Faruk Köse

Faruk Köse

“Devlet” için “hukuk”tan vazgeçebilir miyiz?

“Devlet” için “hukuk”tan vazgeçebilir miyiz?

Çok önemli bir ikilemle karşı karşıyayız: “Devletin varlığı ve güvenliği” için “hukuk”tan vazgeçilebilir mi? 

     Devlet güvenliği hukukla mı sağlanmalı, yoksa bazan hukuku esnetmek, aşmak, savsaklamak, hukuk dışına çıkmak gerekli ya da doğru olur mu?

Bunları niye soruyorum? Bir profesörümüz, bir aydır devam edegelen sıcak gündemle alâkalı olarak şöyle diyordu:

“Hukuk zedeleniyor diyorlar. Lan devlet elden gidiyor be, ne hukuku!”

Profesörün niyetini tartışacak veya şahsını eleştirecek değilim. Ancak “ilkesellik” adına, kurduğu cümlenin üzerinde durmak istiyorum. Çünkü, “devlet”e ve “hukuk”a dair “tehlikeli bir anlayış”a kapı aralama potansiyeline haiz olan bu sözün zahirinden anlaşılan şu:

“Hukuk Devlet’e kurban edilebilir; Devlet için hukuktan vazgeçilebilir!”

Yani bu söz, “Devlet elden gitmesin de, varsın hukuk olmayıversin”, ya da “eğer devlet elden gidecekse hukuka bağlı kalmak gerekmez” gibi subjektif yorumla karar verilmesi muhtemel bir anlayışın dışavurumudur.

 Oysa; “Devletin hukuku”na göre yaşamak değil, “hukukun devleti”ni kurmak gerekmez mi? Zira, eğer “hukuk egemen” olmaz da birileri “devlet gibi” olur veya “devlet yerine geçmek” konumuna ulaşırsa, bu çok tehlikelidir. Eğer hukuk “devletin hukuku” olacak, devlet “hukukun devleti” olarak biçimlendirilmezse, “hukuka bağlı, bağımlı ve hukukla sorumlu olmayan” devletin, “Devlet adına” yaptıklarının meşruiyeti nasıl sağlanır? “Devletin temsili” ya da “devlet adına işlem ve icraat” esnasında haklar ve adalet nasıl temin edilir?

Kurumsal ve hukuksal olarak “devlet tüzel kişiliği”nin bir anlam ifade edebilmesi, mekanizmasının “gerçek kişiler”ce çalıştırılmasıyla mümkündür. İşte bu esnada, bir anlamda “toplumsal üst örgütlenme” demek olan “Devlet”i temsil edecek kişilerin, “devlet yerine geçme”si ya da “devlet gibi” davranması, bunu yaparken de “herkes için lazım olan hukuk”a bağlı kalmaması, “devletin temsilinin doğası”na aykırı olmaz mı?

Aslolan, “devlet organizması”nın, üzerinde yükseldiği “topluma hükmetme vasıtası” haline getirilmemesi değil mi? Devleti temsil etme mevkilerine gelen şahıs veya ideolojiler, kendilerini “devlet ile özdeş” sayar ve “devlet gibi bir hal ve tutum” içine girerlerse, hukuku savsakladığımızda “diktatorya”yı, “despotizm”i nasıl önleriz?

İşte bu noktada, yaptıkları her şeyi “devlet adına” yaptıklarını iddia edenlerin, “devlet elden gidiyor” bahanesiyle “hukuku savsaklama”sı çok tehlikeli olmaz mı? Üstelik bunlar kendilerini Devlet gibi gördükleri, yaptıklarını devlet adına yaptıkları için, “dokunulmaz mahlûk ilahlar” olup “haksız saltanat”larına karşı duranları “ilah haklılığı”na dayanarak baskılarlarsa, bu, “devlet olmanın esas gereği”ne aykırı olmaz mı?

Eğer “hukuk”a bağlı ve bağımlı kalınmazsa;

Devlet kurulurken “toplumsal değerler”e göre kurgulanmasını; “toplumsal talepler ve onay”ı ölçü almasını; “rejim-toplum uyumlaşması”nı; kişileri devletleştirecek ya da devlet gücünü kişilerde toplayacak bir “sapkın sistem”kurulmasını “toplumun inançlarını esas alan bir hukuk sistemi” getirilmesini; hukukun kuşattığı bir kurumsal yapı oluşturulmasını; Devlet örgütünün “toplumun dışında ve topluma hükmeden sorumsuz bir saltanat makamı” haline getirilmemesini; “Devleti koruma”nın, ancak “bireyi, toplumsal bütünlüğü, bireysel ve toplumsal kimlik değerlerini korumak” anlamını taşıdığı bir sistemin esas alınmasını; “toplumun devlet adına yönetilmesini değil, devletin toplum adına yönetilmesi”ni nasıl sağlarız?

Eğer Devlet, hangi gerekçeyle olursa olsun, hukuk dışına çıkarsa;

Gücü eline alanların “Devlet gibi olma”sını; “Devlet yerine geçme”sini; “Devleti toplumsal değerler hilâfına değiştirmeye/dönüştürmeye çalışma”sını; “Devleti kendi çıkarları için kullanma”sını; “Devleti çete/eşkiya mantığıyla yönetme”sini; “Devleti milletin başına musallat etme”sini; “Devlet gücünü millete sahip olmak için kullanma”sını; “Topluma ait kaynakları devlet örgütünün kudretini kullanarak talan etme”sini; “toplumsal onaya başvurmama”sını;“toplumsal talepleri görmeme”sini; “toplumsal rızayı esas almama”sını; “şahsi çıkarlarını yabancı güçlerle birleştirme”sini nasıl önleriz?

Devletin sahibi, o devletin üzerine tesis edildiği, devlete taban teşkil eden “toplum”; bunu sağlayacak olan da “hukuk”tur. Hukuku savsaklarsak, devleti asıl sahibinin başına bela etmiş olmaz mıyız?

Hukuktan ayrılan devlet, tümüyle toplumu, toplum içinde varlık gösteren sosyal kümeleri ve bireyleri sıkı bir baskı ve denetim altına alıp “tek tip”leştirmez mi? Bunun için de gerek “düşünce”ler, “inanç”lar, “ibadet”ler vb., gerekse “siyasal davranış”lar, “iktisadi çalışma”lar, “sosyo-kültürel faaliyet”ler, “hukuki işlem”ler, kalıba sokulup gönüllere, kalplere, vicdanlara, beyinlere, akla, idrak ve iradeye “üniforma” giydirilmez mi? Bu durumda Devlet, toplumu “bakıma muhtaçlar topluluğu” haline getirip kendine muhtaç hale getirmez mi? Sonunda devlet, “toplumu malı olarak gören devlet” haline gelmez mi?

Hal böyle olunca, Hukuk iktidarın gücünü belirlemeliyken, iktidarın gücü hukuku belirlemeye kalkışmaz mı? İktidarın tasarruflarının meşruiyeti hukukta aranmalıyken, hukukun meşruiyeti iktidarın tasarruflarında aranmaz mı?

Eğer devlet hukuka bağlı olmazsa, yasalar “adaletin önlenmesi”, “hakların gasbı”, “sosyal dengenin bozulması”, “toplumsal barışın dinamitlenmesi”, bireylerin “kişisel yalnızlık” ve “kimliksel kaybolmuşluk”ta tutulması gibi bir sapkınlık egemen olmaz mı?

Her ne sebeple olursa olsun, “Hukuk”u “devletin varlığı”na feda edemeyiz. “Devlet”i “hukuka bağlı” olarak kurmak ve “Devletin hayatiyeti”ni hukukla sağlamak zorundayız.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum
Faruk Köse Arşivi