Fotoğrafların dili
Gerek Yermûk mülteci kampındaki aç bırakma operasyonunun ve gerekse Baas vahşetinin diğer yüzünü gözler önüne seren 55 bin işkence fotoğrafının kullandığı dil ve verdiği mesaj aynı. Dolayısıyla aynı gerçeği getirip gözümüzün önüne koyuyorlar. Birinin kullandığı dil diğerinin tam zıddı olsaydı belki ikisinden birini şüpheli göstermenin anlamı olabilirdi. Üstelik bu gerçek sadece fotoğraflarla değil canlı şahitlerle de teyit ediliyor. Şahitler, gerçekte yaşananların fotoğrafların önümüze koyduğundan çok daha fazla olduğunu söylüyorlar. Yani bunların tümü birbirini teyit ediyor ve tümünü birden yalanlamak mümkün değil. Bütün bu gerçekler gözlerimizin önüne konunca, yalancılık hâlâ Esed zulmüne destek verebilecek, arka çıkabilecek kadar vicdanlardan, insani değerlerden soyutlanmış olanlara kalacaktır. Onlar da eğer söylediklerine kendileri inanabiliyorlarsa, kendilerinden başka acaba kimi kandırabildiklerine inanıyorlar?
Fotoğrafların ve şahitlerin diline inanmayıp da zalim Esed’in diline inananlara göre bu fotoğraflar Esed’i tam da II. Cenevre görüşmeleri öncesinde köşeye sıkıştırma amaçlı. Onların durumunu Kur’an-ı Kerim şöyle ifade ediyor:
“Sana kâğıt üzerinde yazılı halde bir kitap indirseydik ve ona elleriyle dokunsalardı yine de inkâr edenler; “bu apaçık bir sihirdir” derlerdi.” (En’am, 6/7)
Fotoğrafların yayınlanmasının II. Cenevre görüşmeleri öncesine denk gelmesi anlamlıdır. Bunun stratejik amacı olabilir ve gayet normaldir. Çünkü BM ve onun stratejisine yön veren güçlerin amacı Suriye’de yeni yapılanmada iktidarın Baas’la paylaşılmasını sağlamak için pazarlığın önünü açmak ve bu amaçla bileğini güçlendirmekti. BM Genel Sekreteri’nin Suriye’de fiili işgali ve savaşı sürdüren İran’a görüşmelere katılması için davet göndermesi amacı ve niyeti ortaya koymuştu. Her ne kadar muhalefetin tepkisi sebebiyle davet geri çekildiyse de strateji değişmiş değil. Böyle bir strateji karşısında Baas’ın gerçek yüzünü, zalim ve vahşi kimliğini gözler önüne seren görüntülerin dünyanın dikkatine sunulması anlamlı bir çıkış ve iyi bir zamanlamadır. Suriye halkının tepesinde boza pişirmeye devam eden ve hâlâ pazarlıklarda bir taraf olarak kabul edilmesi istenen, Cenevre görüşmelerine de dokuz kişilik bir heyetle katılacak olan zulüm şebekesinin ne olduğunun bilinmesi sağlanmış, gerçekler fotoğrafların diliyle gayet net bir şekilde söylenmiş oldu.
BM’nin siyasetine yön veren ABD’nin böyle bir çıkışı planlamış olacağını sanmıyoruz. ABD burada realiteyle karşı karşıya gelmiş ve resmi açıklamalarına ister istemez yansıtmak zorunda kalmıştır. Ama bu realiteyi kabullenmek zorunda kalmasının onu, Suriye halkının özgürlük mücadelesinin önünü açacak bir stratejiyi kabullenmeye yönelteceğine de pek ihtimal vermiyoruz.
Meselenin Cenevre görüşmeleriyle olan irtibatını kendilerine kalkan edinerek gerçeği çarpıtmaya çalışanlar aslında vahşete ortak olmalarının yüklediği sorumluluktan sıyrılmak istiyorlar. Fotoğrafların tam da II. Cenevre görüşmeleri öncesinde yayınlanmasının Esed’in köşeye sıkıştırılması amacına yönelik olduğu gerekçesini böylesine korkunç bir vahşetin üstünü örtmekte kullanabilir misiniz? Böyle bir cambazlıktan yararlanmak isteyenlerin asıl amaçları kendilerinin bu vahşete destek vermelerinin, böyle bir suça ortak olmalarının yüklediği sorumluluğun üstünü örtmektir.
Ama cambazlıklar, elli beş bin fotoğrafın gözler önüne serdiği gerçeği çarpıtma amaçlı yalancılıklar sonucu değiştirmez. Baas zulmünün arkasında duran herkes bu vahşete ortaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.