Halkın Zaferinin Yıl Dönümünde
Mısır halkının zulme karşı kazandığı zaferin yıl dönümü münasebetiyle değişik ülkelerde etkinlikler, törenler, programlar düzenleniyor. Bu etkinlikler artık zulme karşı direniş mesajının sınırları aştığını ve İslâm dünyasında ümmet bilincine dayalı dayanışmayı güçlendirdiğini gösteriyor. Dün insan hakları ve demokrasi davuluyla seslerini duyurmaya çalışanların bugün, on bir bin mazlumu insanın görüntü kayıtlarına bile bakmaya tahammül edemediği işkence uygulamalarıyla hunharca katleden Baas zulmüne, halkın iktidarını gasp için silahın gücüne başvuran gayri meşru Sisi cuntasına destek vermeleri de bu yüzdendir.
Fakat onların sergiledikleri tutum kendi iki yüzlülüklerini, iddialarında ne derece samimiyetsiz ve sahtekâr olduklarını ortaya koymuştur. İnsanların gözlerinin içine bakarak yalan üretmek suretiyle zalimleri savunmaları ve haklı çıkarmaya çalışmaları halkların gerçekleri görmelerini engelleyemez. Zalimleri savunabilmek için uydurdukları saçmalıklar iddialarına değil yalancılıklarına ve sahtekârlıklarına delildir. Bunun farkındalar mı bilmiyoruz ama etraflarında o yalanları dayanak edinmeye ihtiyaç duyanlardan başka kimsenin kalmaması realiteyi görmelerine biraz yardımcı olmalı.
Hüsni Mübarek rejimi şiddeti Bin Ali rejiminden daha fazla ve insafsızca kullanmasına rağmen ayaklanma karşısında ondan daha az dayanabilmişti. Tunus’ta ayaklanmanın kıvılcımını çakan ilk olay yani Muhammed Buazzi’nin kendini yakması olayı 17 Aralık 2010 tarihinde gerçekleşti. Bin Ali’nin ülkeyi terk etme tarihi ise 14 Ocak 2011’dir. İkisi arasında 28 gün var. Hüsni Mübarek ise 18 günde yani 10 gün daha erken tüm yetkilerini orduya devrettiğini açıklayarak çekildi.
Fakat Mısır olayları hem önceden tahmin edildiği hem de çok geniş çaplı olduğu ve sonu büyük bir merakla beklendiği için bütün dünyanın gözleri üzerindeydi. Tüm dünya medyası Mısır olaylarına yöneldi. Dakikası dakikasına gelişmeleri aktarma ihtiyacı duydular. O yüzden daha çok gündem oluşturdu.
Mısır diktası Tunus’taki gibi değildi. Bu rejim çok daha geniş çaplı ve teşkilatlı polis ve istihbarat gücüne sahipti. Ama Mısır halkı da ona göre bir çıkış gerçekleştirdi. Tam bir insan seliyle zulmün karşısına çıktı.
Tunus’ta meydanlara dökülenlerin dikta ile pazarlık etmeyip onu şartsız çekilmeye zorlama konusundaki kararlılıklarının zaferle sonuçlanması Mısır’daki ayaklanmaya da örnek oluşturdu. İkinci önemli etken de Hüsni Mübarek’in daha önce el-Kifaye hareketi karşısında halka hile yapmasıdır. O zaman vaatlerini yerine getirmeyerek, göstermelik ve halka siyasi özgürlük açısından hiç bir şey kazandırmayan sahte reformlarla saltanatını korudu. Yani Mısır halkını reform deliğinden bir kere ısırdı. Dolayısıyla halk o deliğe parmağını ikinci kez sokmadı. Üçüncü önemli etken de ayaklanmanın tüm muhalif güçlerin ittifakıyla oldukça intizamlı ve planlı bir şekilde yürütülmesiydi.
Ama ne yazık ki bu kez dikta kalıntıları, halkın geçiş sürecinde Firavun’un yetkilerinin orduya devredilmesini kabullenmesinden yararlanarak onu bir başka delikten ısırmayı başarabilmişlerdir. Halkın ve onu organize eden siyasi oluşumların böyle bir geçiş sürecine razı olmalarının amacı kan dökülmesini önlemekti. Dikta kalıntılarının amacı ise yeni bir oyunun altyapısını oluşturmaktı.
Fakat halk, dikta kalıntılarının “geçiş süreci” oyunuyla oluşturdukları organizasyonlardan ve bu organizasyonlar vasıtasıyla yürüttükleri fitne savaşından yararlanarak gerçekleştirdikleri darbeyle zaferlerinin ellerinden alınmasına kesinlikle razı olmayacağını kararlılıkla sürdürdüğü mücadeleyle gösteriyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.