Ayhan Demir

Ayhan Demir

Suriye, Bosna olabilir mi?

Suriye, Bosna olabilir mi?

Suriye muhalefetinin, Esad zulmüne karşı direnişi üçüncü yılına girmek üzere. Bu süreçte, reform talebiyle başlayan, sivil gösteriler halk arasında yayıldı. Baas rejiminin zulmü de aynı doğrultuda katlanarak arttı.

Baas rejimi sivil demokratik taleplere silahla cevap verince, Esad’ın iktidarı terk etmesini talep etmekten başka çare kalmadı. Rejimin bu talebe cevabı da, sivilleri katletmek oldu.
Baas rejiminin kanlı zorbalığına, mecburen, muhalifler de silahla karşılık verince, mezhep eksenli bir iç savaşa doğru bir adımlar da atılmış oldu. Ancak muhalifler hem hazırlıksız, hem de çok parçalıydılar.

Bugün gelinen noktada, az da olsa, muhalifler de silahlandı. Fakat hâlâ çok parçalılar. Hatta, başlangıçta birlikte hareket edenler, bugün birbirleriyle savaşıyorlar.
Esad cephesinde ise değişen bir şey yok. Konvansiyonel silahlarla gerçekleştirdiği katliamları, kimyasal silahlarla devam ettirdi. Çoluk çocuk, kadın erkek demeden binlerce insanı öldürdü.

Tüm bunlar olup biterken, İsrail, Amerika ve İngiltere’nin başını çektiği Batılılar ise, ülkedeki kaos ve kanı artırmaktan başka bir şey yapmadılar.

‘Kimyasal silahlar kırmızı çizgimizdir. İspatlanırsa, harekete geçeriz’ diyenler, yeni cinayetler için ek süre vermekten ileri gidemediler.

Baas rejimi, bu imkanı da fazlasıyla kana buladı. 11 bin insan, işkenceyle, aç bırakılarak ve dövülerek öldürüldü. Hiçbir söze gerek bırakmayan bu dehşetin fotoğrafları, Esad ve Baas zulmünü tüm çıplaklığı ile orta yere serdi. Fakat bu görüntüler bile, Batının gözlerini açmaya yetmedi.

Bugüne kadar Suriye’de, 120 bin insan öldü, yüz binlerce insan evlerini terk etmek zorunda kaldı ve medeniyetimizin en nadide eserleri yerle bir oldu.

Tüm bunlar yaşanırken, Batılılar, bir yandan Suriye ile Bosna arasındaki benzerlikten bahsediyor, diğer yandan da yine Bosna’da olduğu gibi üç maymunu oynuyorlar.

*

Batılılar, hayatını kaybeden Suriyeler ya da Suriyelilerin nasıl bir ülkede yaşamak istedikleriyle ilgilenmiyorlar. Şam’da iktidar koltuğuna oturacak kişinin, kendilerine hizmet etmesi, İsrail’in önünü açması ve İran’a müdahaleyi desteklemesi onlar açısından yeterli bir meşruiyet sebebi.

*

Suriye-Bosna benzetmesinden bahsetmişken, devam edelim.

İngiliz gazeteci Paul Conroy, bundan birkaç yıl önce, Suriye’de yaşananları Srebrenica’ya benzeterek, “Yaşanan vahşet Srebrenica ve Ruanda’da yaşananları andırıyor” demişti.

Independent gazetesi yazarı Robert Fisk ise, “Srebrenitsa’nın hayaletleri gezegenimizde fark ettiğimizden daha hızlı ilerliyor, gölgeleri Libya hapishanelerini ve Suriye şehirlerini karartıyor” diyordu. Hatta Fisk, işi biraz daha ileri götürerek; “Srebrenitsa’da Sırp saldırısından önce esrarengiz biçimde kurtarılan yerel Müslüman komutan Naser Oriç, 1990’dan beri şehirdeki Sırp sivilleri öldürüyordu” demişti. (Humus Srebrenica’da olanların bir yansıması mı?, Star gazetesi, 8 Mart 2012)
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da, “Alandaki durum gittikçe Saraybosna’yı, Srebrenitsa’yı andırır bir tabloya doğru gitmektedir” demişti.

*

Robert Fisk’in, Suriye’deki kanlı Baas şarlatanlığını fırsat bilip, Srebrenitsa müdafii Naser Oriç’e iftira atma gayreti Batılı zihnin nasıl çalıştığının en açık göstergesi. Oriç, ‘katil’ değil, Srebrenitsa’yı sonuna kadar savunmuş bir Boşnak kahramandır. Lahey’deki yargılamada da beraat etti. Sırp saldırısından ‘esrarengiz biçimde’ kurtarılmadı. Askeri bir emirle, Tuzla şehrine gönderildi.

Naser Oriç, 2009’da kendisiyle yaptığımız söyleşide, bu olayı “Askerlerimiz, cahilliklerinden, sanki bir şey yapacakmışız gibi beni Tuzla’ya çağırdılar. Gittim ama bir şey yapmadık. Srebrenitsa... Bu benim içimdeki en büyük yaradır. Ne kadar yaşayacağım bilemiyorum ama sanırım beni öldürecek tek yara budur” sözleriyle ifade etmişti.

*
Suriye ve Bosna’daki acılar; sistematik cinayetler ve kültürel kırım kesinlikle benzerdir. Hatta Suriye’deki acı, Bosna’dan daha koyudur. Fakat her iki ülkede yaşananlar, siyasal anlamda, tamamen farklıdır!

Bosna-Hersek’te, iki ayrı devlet (Sırbistan ve Hırvatistan) ve iç hainler (Bosnalı Sırplar ve Hırvatlar), bağımsızlığını ilan etmiş bir ülkeye saldırmıştı. Suriye’de yaşananlar ise Müslümanın Müslümanı katlettiği, bir rejim ve devlet zulmüdür.

Aksini düşünmek, Lahey Adalet Divanı’nın “Srebrenica’da yaşananlar soykırımdır, ancak Sırbistan katliamdan sorumlu tutulamaz” kararına esas teşkil eden “Bosna-Hersek’te yaşananlar bir iç savaştır” şeklindeki kabul etmek anlamına gelir.

Bosna Hersek ve Sırbistan’daki Sırpların savunmaları da bu doğrultuda. Bu sebeple, ileride karşımıza çıkabilecek, hatalardan kaçınmalıyız. Kaş yapayım derken, göz çıkarmamalıyız.

Elbette bu söylediklerimiz, ne Suriye’de akan kanın ve gözyaşının şiddetini, ne de Esad ve işbirlikçilerinin günahını azaltır. Esad ve işbirlikçileri, yaptıklarının hesabını vermek üzere, en kısa sürede adalet karşısına çıkarılmalılar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayhan Demir Arşivi