“Philosemitic/Yahudisever İmam”
Eğer biri bana “Philosemitic”, yani “Yahudisever” demiş olsaydı, hiçbir “mülahaza”yı gözetmeden anında reddederdim. Çünkü, eğer bana, Kur’an’a, İslam’a, iman kardeşlerime karşı savaşmıyorsa, fitne-fesat çıkarmıyorsa, sırf “yahudi inancı”na sahip diye kimseye düşman değilim; ancak “yahudileri sevmediğim” de bir gerçek ve hakkımda bu hakikatin hilafına yapılacak bir tanımlamaya tahammül edemem.
Bu, benim gibi “sosyal sorumluluk” bakımından yeri gerilerde olan biri için geçerliyse, ardından “insan kitleleri”ni sürükleyen, “toplum ve ülke geleceğini biçimlendirme, yön verme konumu”nda olan bir “dini önder” için evleviyetle geçerlidir. “Toplumsal duyarlılık”ın zirve yaptığı “sarsıcı gündem”in “baş figürü” olan şahıslar için daha bir önem taşır.
Sözü, ABD’de yayımlanan “Yahudi Gazetesi Jewish Daily Forward”ın, Fethullah Hoca için kullandığı “Philosemitic/Yahudisever İmam” tanımına getirmek istiyorum.
Ancak hemen belirteyim, gazete öyle tanımladı diye “itidalli üslup”tan ayrılmayacak, Fethullah Hoca’yı “yahudisever” ilân edip belaltı vurmayacağım. Zira önemli olan, hakkında söz edilen kişinin, “edilen söz”e sahip çıkıp çıkmadığı, buna karşı “nasıl bir refleks” gösterdiğidir.
Özellikle de içinden geçtiğimiz sıcak gündemde alenen “yahudi uşaklığı” ile itham edilen ve toplumun azami duyarlılık sahibi olduğu bu hususta böyle bir söylemle yaftalanıp “itibar kaybı”na uğrayan bir “Hoca” için, bu refleksin ne/nasıl olduğu daha da önem taşır.
Uluslararası sistemde “devlet muamelesi” gören “Yahudi/Siyonist Terör Üssü İsrail”in, Gazzeli müslüman kardeşlerimize yardım götüren Mavi Marmara gemisine saldırması üzerine Fethullah Hoca, “Gazze’ye yardım götürmeden önce İsrail’le uzlaşma yolunu seçmemeyi, faydalı sonuçlar doğurmayacak şekilde otoriteye baş kaldırmak” olarak tanımlamıştı. Bu “otoriteye itaat” söylemi, o güne kadar çok fazla dokunulmayan Hoca hakkındaki tılsımı bozdu ve eleştiriler artmaya başladı.
Bugünlerde ise, doğrudur-yanlıştır bilemem, ama çok daha ciddi ithamlar var. Mesela Fethullah Hoca’nın;
Temsilcilerinin, “CIA” ve “Mossad” ajanlarıyla, yahudilerin ABD’deki “Wilshire Bulvarı Tapınağı”nda, “Ak Parti Hükümeti’ni devirme görüşmeleri” yaptığı iddia ediliyor.
Ailesinin, ne anne tarafından, ne de baba tarafından Türk olmadığı, baba tarafından Kürt veya Ermeni kökenli olduğu, hayatını anlattığı “Küçük Dünyam” adlı kitabının ilk baskısında baba tarafının Kürt kökenli olduğunu söylediği (ancak sonraki baskılarda bu ifadeyi çıkardığı), anne tarafından Edirne’deki Şükrü Paşa sülalesinden geldiği, Şükrü Paşazadelerin ise 1492’de İspanya’dan kovulup Trakya’ya yerleşen “Safarad Yahudi göçmenleri”nden olduğu iddia ediliyor.
Kendisinin, “Kabbalacı” olduğu, “İslam Siyonizmi”ni, “Protestan İslam”ı geliştirmeye çalıştığı, yürüttüğü hareketin “bir Türk Protestanlaşması ve Türk Siyonizmi” olduğu iddia ediliyor.
Cemaatinin, “Derin yapı” veya “Paralel Devlet” olduğu; “Yahudi sermayedarlar”ı başta olmak üzere “uluslararası şer odakları”yla işbirliği içinde “Ak Parti Hükümet”ni düşürmek için “kumpas” kurduğu, “operasyon” yaptığı iddia ediliyor.
ABD’deki görevlilerinin, “cemaatin parası”nı ABD seçimlerinde vali, senatör ve başkan adaylarına yardım için verdiği iddia ediliyor.
Dünyanın çeşitli yerlerindeki okullarının, “CIA ve MOSSAD tarafından desteklendiği”, refere edildiği, bu referansa dayanarak kurulabildiği ve güvenliğini sağladığı iddia ediliyor.
Okullarının, yahudi vakıflarınca “parasal yön”den desteklendiği iddia ediliyor.
Bunlar, iddia ve ithamlardan birkaç örnek. Elbette ispatlanmayan bir iddianın doğru olduğunu söylemek doğru olmaz. Ancak bu hususta bütün verileri ve iddiaları üst üste koyduğunuzda, insanın, “hüsn-ü zannın bütün sınırları”nı zorlasa bile bir noktadan sonra “şüphe sarmalı”na kapılmaması mümkün değil. Hele ki içinden geçtiğimiz, it izinin at izine karıştığı sıcak gündemin hengamesinde bu hepten zor.
Hatırlayın, Fethullah Hoca, ABD’deki “The Atlantic Dergisi”ne verdiği röportajda, “Anti-Semitik” olup olmadığı sorusuna verdiği cevapta, önceleri Kur’an ayetlerini yanlış anladığını, sonradan Yahudilere bakışının değiştiğini ifade etmiş; “Kemali samimiyetle itiraf etmek lazım ki ayet ve hadisleri yanlış anlamış ve yaptığım izahlarda yanılmış olabilirim. Şunu anladım ve daha sonra belirttim ki, Kur’an’da veya Sünnet’te yer alan eleştiri ve lanetlemeler belli bir inanca bağlı insanlara değil, herhangi bir insanda olacak karakteristiğe yapılıyor” demişti.
Şimdi bu ithamların üzerine “Philosemitic/Yahudisever” tanımlamasını ekleyin. Bu millet, “yolsuzluk”u bile hazmedebilir, ancak “yahudi sevgisi”ni ve “müslümana karşı yahudi ile işbirliği”ni asla hazmedemez. Bu yüzden, “filosemitizm” tanımlamasının bu müslüman topluma açıklanması gerekir.
Fethullah Hoca’dan, benim bazıları tarafından “aptalca/ahmakça” bulunan ve her şeye rağmen vazgeçmediğim “hüsn-ü zan”nımın sınırlarını bile zorlayan bu ifade hakkında tekzip bekliyorum. “Bazı dengeleri koruma” gerekçesiyle susmayı tercih etmesi, el’an yaşanan konjonktürde “iddia ve ithamlar”ın kök salmasına yol açacaktır.
Bu yüzden, nasıl der, hangi cümleyi ne şekilde kurar, hangi kelimeleri seçer bilemem; ama yahudi gazetesinin tanımlamasını, “Philosemitic/Yahudisever İmam” olmadığını ivedilikle ve anlayabileceğimiz bir ifadeyle tekzib etmesini bekliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.