Aciz bir Başbakan figürü
Aslında “sıcak gündemin ana meselesi”ne dönmek istemiyordum; lâkin hız kesmeden yürütülen kampanya; Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce ya Hükümeti düşürmek, ya Başbakan’a teslim bayrağı açtırmak, ya da Ak Parti’yi ikiye, üçe bölmek... Bunu yaparken de ne kadar yapı varsa kırıp dökmek, ne kadar bağ varsa koparıp parçalamak...
Bunun için hiçbir “değer”e değer verilmiyor, dünün dostları bugünün düşmanları olarak birbirine takılıyor; bu esnada dün diğerini zayıflatması için taltif edilenler, bugün işi bitince tekdir edilebiliyor. Hal böyle olunca konudan uzaklaşmak mümkün olmuyor.
Düşmanlığın da bir şerefi vardır; ancak “haysiyetsiz bir kampanya” ile bütün değerler ayaklar altına alınıyor.
Bakınız, daha düne kadar Erdoğan’a karşı Gül’ü çıkarmaya çalıştılar, Erdoğan’ı bitirmek için “Gül faktörü”nü öne sürdüler. Bugün ise Gül’e de gözdağı vermeye, çamur atmaya çalışıyorlar. Nitekim, Antalya’da bir bölümü “Milli park” dahilindeki 1. derece arkeolojik sit alanı içerisinde kalan antik kent Phaselis’te inşa edilecek “tatil köyü”nün projesinin altından Gül’ün kuzeninin çıktığı iddia ediliyor. Böylece Gül’e gözdağı verip “avuçta” tutmaya çalışıyorlar. Niçin? Erdoğan’a rakip olmaz da “kadim dostluk”una vefa gösterirse, “siyasi itibarını bitirecek dosyalarımız var” demeye getirip “çirkin oyun”u devam ettiriyorlar.
CHP’nin Gül’e verdiği “dinleme” ve “dijital dokümanlara dışarıdan müdahale edildiği”ne dair dosya ile “Abdullah Gül’ün de dinlendiği” iddiası, Gül’ü doğrudan “oyun kurucu”luğa çekmeye yönelik manipülasyonda kullanılıyor.
Bu hengamede olan oluyor, düne kadar ülkenin başına gelmiş en büyük bela olduğu söylenen ve tasfiye edilmesiyle övünç duyulan Ergenekon sanıklarının tahliyesine yönelik, bizzat tasfiye eden Hükümet’in eliyle yürütülen çalışmalara hız veriliyor. Böylece, ilginçtir, Erdoğan’ın siyaseten yasaklandığı Siirt’te yapılan bir “tasarruf”la siyaseten yükselişe geçmesi gibi, Ergenekon da kendisini bitiren Hükümet’in eliyle diriltiliyor. Bu esnada, “devletin bekası” adına İslam tandanslı bir grup çökertilmeye çalışılırken, çökmüş olan “İslam’a hayat hakkı tanımayan zihniyet”e hayat veriliyor. Yerine ise “terör örgütü” olarak “Gülen Cemaati” yerleştirilmeye çalışılıyor.
Bu kapsamda Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı önemli bir iddiada bulunup, “iktidarı yönlendiren oligarşik yapı”dan söz ediyor. Bu iddia, Başbakan’ın birilerinin güdümünde olduğu izlenimini uyandırıyor ve kavgaya yeni bir cephe açıyor. Nitekim “Başbakan’ın bir oligarşik yapı tarafından kuşatıldığı” söyleminin altını dolduracak şekilde, “Başbakan’ın, ‘suikast korkusu’yla manipüle edildiği” ve “ipleri ‘oligarşik yapı’nın eline teslim ettiği” izlenimi uyandırılıyor.
Ancak her ne kadar bu iddia bugün Cemaat tarafından, “Başbakan’ın yakın kadrosu” için kullanılıyor olsa da; yakın geçmişte “Gülen Cemaati” için kullanılıyordu. Nitekim MİT eski Müsteşarı Emre Taner’in iddiasına göre, zamanında MİT, Başbakan’a “Ergenekon’un bir masal olduğu”nu anlatmış, ancak o sırada Erdoğan’ın yakınında bulunan “Cemaat yanlısı bir grup”, Başbakan’ı “Ergenekon” adıyla uydurulan ve pek çok “vatan evladı”nın ceza almasına yol açan örgüt konusunda ikna etmiş.
İddiayı dile getiren Yurt Gazetesi yazarı Ayşenur Arslan, Başbakan’ı “korkularıyla iş yapan biri” olarak gösteren şu cümleleri kuruyor: “Başbakan Erdoğan suikasta uğramaktan korkuyor. Daha doğrusu KORKUTULUYOR. Üstelik bu korkusu yeni değil. Yıllardır Cemaat Erdoğan’ı ‘Ergenekon size suikast düzenleyecek’ diye korkutmuştu. Devran döndü. Ancak Erdoğan yine suikast iddiasıyla korkutuluyor. Yeni olan, cümledeki ‘yeni’ şüpheli: Cemaat.”
Nitekim “suikast timleri” tabirleri havada uçuşuyor. Böylece, “bırakın ülkeyi, kendini bile idare edemeyen bir Başbakan figürü” çiziliyor.
Bir yandan da hiçbir delil olmadan Başbakan’ı “hırsızlık”la suçlamaya devam ediyorlar. Bunu, ülkenin itibarını ayaklar altına alacak şekilde diğer ülkelerde de yapıyorlar. Nitekim Başbakan’ın Almanya seyahati vesilesiyle, bir grup “vatan haini”, Berlin’i ülkesinin Başbakanını “hırsızlık”la suçlayan afişlerle donatıyor.
Afişte Başbakan gözleri maskeli şekilde resmediliyor. Sağ eliyle “müslümanlığı”nı vurgulayan Rabia işareti yapıyor, sol eliyle sırtında taşıdığı çuvalı tutuyor. Kompozisyon, karikatürlerdeki “çaldıklarını doldurduğu çuvalı taşıyan hırsız tiplemesi”ne benzetilmiş. Böylece “yolsuzluk operasyonu”na gönderme yapan afiş, üzerindeki yazıyla da doğrudan adres gösteriyor: “4 Şubat’ta yürütmenin başı Berlin’de.”
Hükümet’in, yani Devlet idaresindeki “Yürütme Erki”nin başı olan Başbakan için, hırsızlık literatüründe “çalma” anlamına gelen “yürütme”ye teşbih edilerek ve grafikle desteklenerek “yürütmenin başı” diye vasıflandırılması, afişi hazırlayanların artniyetini gösteriyor: Başbakana açıkça “müslüman hırsız” diyorlar!
Bu kadarı da fazla artık!
Bugünün doğru tutumu, Başbakan’a destekten başkası değil.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.