Afrika’da İslâm’a dönüş korkusu
Fransa, Afrika’da Mali’ye yaptığı çıkartmadan sonra Orta Afrika Cumhuriyeti’ne bir askerî çıkartma gerçekleştirdi. Mali’ye çıkartmanın asıl amacı ülkenin tümünde olmasa bile bir bölümünde İslamî oluşumların kontrolü ele geçirmelerinden duyulan endişe nedeniyle buraları onların hâkimiyetinden alarak yeniden merkezi iktidarın tüm ülkede hâkimiyeti sağlamasına yardımcı olmaktı.
Aslında bu ülkede merkezi iktidarın tüm ülkede siyasi hakimiyeti ve kontrolü sağlayamaması sorunu yeni başlamamış ve sorunun başlamasıyla birlikte merkezi yönetimin zayıf kaldığı bölgelerde hemen siyasi hâkimiyet İslâmî oluşumlara geçmemişti. Bölünme sorunu 22 Mart 2012’de gerçekleştirdiği askerî darbeyle iktidara el koyan General Amadou Haya Sanogo’nun ülkede kontrolü sağlayamaması üzerine kuzeyde Tuareglerin yoğun olduğu geniş bir alanda hâkimiyetin gerilla güçlerinin eline geçmesiyle başlamıştı. Tuareg örgütlerinin ayrı bir devlet kurmak istedikleri bu bölgelerde daha önce Libya lideri Kaddafi’nin askerî ve malî yönden desteklediği, sol çizgideki Azavad Ulusal Kurtuluş Cephesi (MNLA) siyasi hâkimiyeti ele geçirdi. Ama bu bölünme Fransa’yı rahatsız etmedi ve merkezi otoriteyi güçlendirip tüm ülkede hâkimiyeti ele geçirmesine yardımcı olmak için askerî çıkartma yapma ihtiyacı duymadı. Onu rahatsız eden gelişme, İslâmî oluşumların MNLA ile karşı karşıya gelerek merkezi otoritenin kontrolünden çıkan bölgelerde hâkimiyeti ele geçirmeye başlaması oldu. Bu durum sadece Fransa’yı değil Afrika’da siyasi yapının İslamî kimlik sahiplerinin eline geçmesini ve emperyalizmin yan kolu olarak çalışan misyoner teşkilatlarının çeşitli oyunlarla hıristiyan yaptığı kitlelerin İslâm’a dönüşünü istemeyen global güçleri de rahatsız etmişti. O yüzden Fransa’nın askerî müdahalesine BM’den jet hızıyla izin çıkardılar.
Yani normalde Mali bölünüp iki ayrı devlete ayrılsaydı ve ikinci devletin bağımsızlığı kabul edilseydi Fransa’yı, onun arkasında duran çağdaş emperyalist güçleri ve onların çıkarlarının gözcülüğünü yapan BM’yi rahatsız etmeyecekti. Ama bağımsız veya özerk kimlik kazanacak yeni otoritenin İslâmî duyarlılığa sahip oluşumların eline geçmesine tahammülleri yoktu.
Orta Afrika Cumhuriyeti’nde hıristiyan Şebbiha çetelerinin Müslümanların camilerini basmaları, insanları ibadet esnasında topluca katletmeleri, aynen Arakan’daki gibi her tarafta terör estirmeleri başlangıçta çok fazla dikkat çekmemişti. Daha sonra kamuoyunun yanıltılması amacıyla olaylar Müslüman - hıristiyan çatışması olarak yansıtıldı. Oysa bu ülkede Müslümanların hıristiyanlar karşısındaki durumu Arakan’daki Müslümanların Budist saltanat ve onun desteklediği çeteler karşısındaki durumundan farklı değildi. Yani hem sayıları onların karşılarına çıkıp bir çatışmaya girme cesareti veremeyecek kadar azdı, hem de yönetim kendilerine hiçbir değer vermezken, haklarına sahip çıkmazken hıristiyan çeteleri destekliyordu. Müslümanların yapabileceği sadece kendilerine yönelik saldırılar karşısında canlarını kurtarmaya çalışmaktan ibaret olacaktı. Çoğu zaman camide ibadet esnasında ani baskınlara maruz kalmaları ve her taraftan sarılmış olmaları sebebiyle buna da güç yetiremiyor, korkunç bir şekilde topluca katlediliyorlardı.
Fransa ise güya ülkedeki yönetimin Müslüman - hıristiyan çatışmasının önüne geçmeye muvaffak olamadığı iddiasıyla kontrolü ve istikrarı sağlamak amacıyla olaylara müdahale için asker gönderdi. Ama şimdi de Fransız askerlerin gözleri önünde hıristiyan çeteler o korkunç cinayetlerini sürdürüyorlar. Çünkü Fransa’nın müdahalesinin amacı olayların önüne geçmek değil katliamlara ve saldırılara sadece bir gölge oluşturmaktır.
Zira Orta Afrika’daki bu saldırıların asıl amacı, misyonerlerin çeşitli oyunlarıyla ve Afrika halklarının sömürülmesi sonucu ortaya çıkan şartları istismar ederek kullandıkları araçlarla hıristiyan yaptıkları insanların bugün yeniden İslâm’la tanışarak asıl kimliklerine dönmelerinin önüne geçmektir. Emperyalizm Afrika’da İslâm’a dönüş hareketinden korkuyor ve zayıf düşürülmüş halklar üzerinde bu kez korkuyu hâkim kılarak önüne geçmek istiyor. Dolayısıyla çetelerin saldırıları ve cinayetleri sadece onların dinî taassuplarından kaynaklanmıyor. Planlı ve maksatlı bir saldırıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.