Astılar, zehirlediler, şimdi ipini çekmek istiyorlar
İlim Yayma Cemiyeti ve Kahramanmaraş İHH ile birlikte diğer gönüllü STK’ları ziyaret toplantısından dönerken arkadaşın 1965 model aracının camına yapıştırdığı fotoğrafa ilişti gözlerim. Siyah-beyaz tasarlanmış fotoğraf karelerinde Menderes, Özal ve Tayyip Erdoğan’ın resimleri vardı. Gayr-i ihtiyari dedim ki, birisini astılar, birisini zehirlediler, diğerinin de ipini çektiler. Evet, merhum Menderes’i darbeciler astı. Merhum Özal’ı derin devlet zehirledi. Küresel güçler, kendilerine göre raydan çıkan Erdoğan iktidarına; “dur! Burası çıkmaz sokak, seninle böyle anlaşmamıştık” diyerek, ipini çekmek istemektedirler. İp çekme eyleminde tetikçi olarak Hizmet hareketini tercih eden ABD, İngiltere ve İsrail üçlüsü, hem ABD’de yaşayan Fethullah Hoca’nın ve hem de Tayyip Erdoğan’ın işini zorlaştırmaktadır. Kimseyi üzmek istemem. Fotoğrafın bütününe baktığımda bu işin AK Parti ile Hizmet hareketi arasında cereyan eden bir savaş olduğunu söyleyecek kadar saf ve aptal değilim. Sosyal bir hareket olan cemaati ve siyasal hareketi (hükümeti)birlikte denetleyen küresel güçler (ana gövdenin isimlerini yukarıda zikrettim) cemaat hareketini de AK Parti hükümetini de gözden çıkarmış durumdalar. Ama önce Hizmet camiası üzerinden bürokrasi ve yargı yoluyla AK Parti’nin bitirilmesi planlandı.
Ortadoğu’da Arap Baharı ayaklanmalarına model teşkil eden Türkiye gibi bir müttefiki elde tutmanın yolu sadece siyasal iktidarla iyi ilişkiler içerisinde olmaktan geçmiyor. Siyasal İslam’ı besleyen ana damar cemaat ve fikir önderleridir. Kanaat önderleriyle iyi geçinerek, onların sosyal içerikli yapılanmalarına ses çıkarmamak küresel bir taktiktir. Hizmete ait okulların dünya çapında yayılmasına müsaade eden küresel güç, acaba bunun karşılığı olarak Fethullah Gülen Hocaefendinin ABD’de kalmasını şart koşmuş olabilir mi? Aynı şeyi AK Parti için de söylüyorum. 11 yıllık iktidar nimeti, sadece yıpranmış, kokuşmuş partilerden bıkan bir halkın tercihi ve Tayyip Bey’in karizmasından neşet etmiş bir hareket değildir. Amerika’dan, İngiltere’den onay almadan hiç kimseyi iktidar yapmazlar. İngiliz Kraliyet Ailesini küçümsemeyiniz. Sayın Fethullah Gülen Hocaya ve hizmetlerine müsaade eden bu yapı, ondan ABD’de kalmasını şart koşarken Tayyip Bey’den de Ortadoğu’da Arap Baharına karşın örnek bir pilot devlet olma ve İsrail’in güvenliğini sağlamayı istemiş olabilir mi? Mümkündür. Ortadoğu bir İslam havzasıdır. Bu bölgeye yeni bir nefes ancak İslamcı bir parti ile sağlanabilirdi. Öyle de oldu. Biz buna; Amerika Erdoğan’ı, Erdoğan da Amerika’yı kullandı diyoruz. Erdoğan’ı biraz Putin’e benzetmek mümkünse de (izlediği politika olarak)daha ziyade Erbakan Hoca’ya benzediğini söyleyebiliriz. Dersine iyi çalışıyor, danışmanları iyi, TV ve medyaya nüfuz etmeye çalışıyor. Türkiye’de sözü dinlenen kanaat önderlerini, İslam alimlerini, siyaset, din ve bilim adamlarını safına katıyordu. Ordunun iplerini dizginlemişti. Kendisi de bir cemaat olan Milli Görüş camiasından geldiği için Hizmet hareketine güvenmiş ve camianın bürokraside ve yargıda kadrolaşmalarına müsaade etmişti. Nitekim 17 Aralık operasyonu gerçekleştiğinde “ne istediniz de vermedik?” diyen Tayyip Bey, güvendiği dağlara karlar yağdırıldığını ancak o an anlamıştı. Oysa ki Hizmet hareketini de kışkırtan, siyasal iktidara karşı kumpas kurma görevini veren küresel güçlerdi.
Davos’ta İsrail’e kafa tutan Erdoğan, Mavi Marmara olayıyla cevabını alacaktı ama bu olay ümmet bilincinin yeşermesine sebep oldu. Artık Erdoğan Avrupa kapılarında değil İslam coğrafyasında geziniyordu. Gömlek çıkardığı söylenen lider, ülkesine verdiği özgürlüklerle yeniden Milli Görüş eksenine oturmuştu. Yerli otomobilden bahseden ve uzaya uydular fırlatan bir liderden, kendi uçağını ve helikopterini yapmadan dem vuran, oto yollar açan bir ülkeden rahatsız olan Batı, “daha fazlasına rızamız yok “dedi ve düğmeye bastılar. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın KCK Operasyonu kapsamında ifadeye çağrılması, operasyonun ve ip çekmenin ilk ayak sesleriydi. Gezi olayları bununu takip etti. Başarabilselerdi, sırada Erdoğan’ın bizzat kendisi vardı. Allah’ın yardımı ve milletin azimli dik duruşu ile bunlar aşıldı. Şimdi 17 Aralık’tan beri süregelen üçüncü hamle ile karşı karşıyayız. İşte bu hamle diğerlerinden hem güçlü ve hem de çok tehlikelidir. Çünkü asıl hasım küresel güçler ama görünürde Hizmet camiası karşınızda gibi duruyor. Yolsuzluk var deyip vuruyor, bürokraside kıyım ve fişleme var deyip vuruyor. İktidar da el mahkum, kuklacıyı biliyor ama kendi gücünü de bildiği için, Abdulmuttalib gibi develerinin derdine düşmüş durumdadır. Lozan günleri bitmesine ramak kala ikinci bir Lozan’la karşılaştık. Boşu boşuna; kuklacı dururken kuklayla uğraşmayın. Dershaneler konusunun da aynı mihrakların üfürmesi neticesinde Başbakanın önüne getirildiğini düşünüyorum. İki tarafı birbirine düşürmek isteyen küresel güçler, Gezi’de polisleri kullanmıştı. Bürokrasi ve yargıda kadrolaşmış cemaat yanlısı (delilin nedir? diyenlere, ben kimseyi fişlemedim, kahin de değilim, sadece küresel güçlerin iki hareketi de tüketmek üzere harekete geçtiklerini söylüyorum)kişiler eliyle şimdi hedef yine iktidar. Peki cemaat bu olayın neresinde duruyor? Ona da sıra gelecek. Dedim ya, Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmak asıl hedef olunca, diğerinin ne zaman bitirileceğinin pek önemi yok. Birinci Meclis’te (1923) Trabzon’dan mebus seçilen İttihat ve Terakki karşıtı Ali Şükrü Bey’in Topal Osman tarafından öldürülmesini ve daha sonra Topal Osman’ın da efendilerini ifşa eder korkusuyla başının gövdesinden ayrıldığını, tetikçiliğinin yanına kar kalmadığını herkes bilir. İnanın küresel güçler iki hareketi birbirine düşürmek için her yolu deniyor. Fildişi kulelerine çıkıp bizleri izlerken çaylarını yudumlayıp, aynen şunları söylüyorlar: “Yiyin birbirinizi”, siz değil miydiniz sert çekirdek olan vesayet sistemini çökerten?
Birisi bana, “senin cebinde yolsuzluk parası var arkadaş!” dese, eğer ben kendime ve de beni yargılayacak mahkemeye güveniyorsam, hiç tereddüt etmeden ceketimi yargıya uzatırdım. Yolsuzluk iddiası üzerinden iktidarı (ip çekme) bitirme niyeti gayet iyi okunduğu için AK Parti ceketini yargıya kaptırmak istemiyor. Bütün mesele bu. Peki çare ne?
Siyaset, oynak kadına benzer. Küresel ve bölgesel oynaklık AK Parti’de fay hattı oluşturdu. Fakat toplumsal algı şöyle: Toplum her şeye rağmen AK Parti’yi destekliyor. Tayyip Bey, sağ selamet gemisini seçime kadar alabora etmeden sahile yanaştırabilirse, sonrası kolay. Allah yar ve yardımcıları olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.