Abdullah Şanlıdağ

Abdullah Şanlıdağ

Ortadoğu’yu Türkiye’siz bırakmak

Ortadoğu’yu Türkiye’siz bırakmak

Son söyleyeceğim sözü hemen söyleyerek yazıma başlamak istiyorum. Başbakanımız Ahmet Davutoğlu 2001 yılında “Stratejik Derinlik” isimli nefis bir kitap yazmıştı. Bana göre Davutoğlu’nun akademisyen kimliği siyasi kimliğinin önündedir. Bu eserde “soğuk savaş öncesi ve sonrası dünyadaki uluslararası sistem incelemekte ve bu değişen yapıda Türkiye’nin konumunu tartışmaktadır. Sağlıklı bir anlayışın, bir ülkenin üzerinde yükseldiği temelleri kavrayışla mümkün olduğu kanısında olan yazar; Türkiye’nin Osmanlı İmparatorluğu mirasıyla ilişkilerini göstermekte ve medeniyet havzasının yattığı Balkanlar - Anadolu - Ortadoğu - Kuzey Afrika - Batı Asya bölgesiyle tarihi ve organik bağlarının yüklediği sorumluluklar dairesinde bir gelecek tasavvuru geliştirmektedir.”(Vikipedi)

Şimdi Ortadoğu Türkiye’siz bırakılmak istenmekte ve çözüm süreci baltalanmaya çalışılmaktadır. Uluslararası küresel sistemin iki tane istemediği adam var: Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu. Fakat Allah’ın da elbet bir takdiri var. Allahu Teala Başbakana iktidar nimetini nasip ederken, “yürü ya kulum, Stratejik Derinlik” isimli eseri yazmak kolay, haydi bakalım, şimdi yazdıklarını uygula” dercesine, ona bu mülkü nasip etti. Batı da bunu görmekte ve bu sebeple Türkiye bir bataklığın içine çekilmek istenmektedir. Suriye’deki iç karışıklık ve Kobane olaylarından tutun kahpe İsrail’in Mescid-i Aksa’da yaptıklarına kadar hepsi de tezgahın bir parçasıdır.

Uzun vadede düşünüldüğünde Amerika’nın gelecekte çıkarlarını tehdit edici ülke olarak görülen Türkiye, Suriye bataklığında İran’la karşı karşıya getirilmek istenmektedir. Nasıl mı? İsrail’de Mossad’a raporlar hazırlayarak ülke siyasetine yön veren bir profesör var. Dünyanın bir numaralı özel istihbarat ve öngörü firmalarından Stratfor’un
kurucusu ve başkanı George Freidman, Türkiye’nin 2050 yılında süper güç olacağını dile getirmişti. Acaba İsrail neden en büyük yatırımını donanmaya yapmaktadır? Çünkü Doğu Akdeniz’de ABD donanmasının en büyük rakibi olarak Türkiye görülmektedir. Suriye’de sürmekte olan savaşın kendilerini çok ileri noktalara taşıyacağına inanan İsrail yetkilileri tüm ümitlerini 2015’e bağladılar. İran ve İsrail basını ARMEGEDON’a vurgu yapıyorlar. Bu yüzden bu konunun üzerinde hassasiyetle durulması gerekir. Bünyesinde 25 milyona yaklaşan Azeri, 3 milyon Türkmen ve milyonlarca Kürdü barındıran İran’ın da Türkiye’nin de Suriye tuzağına dikkat etmesi gerekiyor. 

Bu sebeple ABD, İngiltere ve Almanya’nın Yahudi medyası uzun bir süredir Türkiye’nin Suriye’ye mutlaka girmesi gerektiği yönünde yayınlar yapıyor. Girdiğimiz takdirde en büyük darbeyi “çözüm süreci”nin alacağını onlar biliyor. 

Bu sebeple ve daha başka sebeplerden dolayı girmediğimizden NATO’ya ihanet eden IŞİD’in destekçisi gibi gösteriliyoruz. Haydi Suriye’ye girdik diyelim, kiminle savaşacağız? IŞİD’le mi, yoksa Esed’in Ordularıyla mı? Hem Kobane’nin Kürtlerini ve hem de Türkmenlere birlikte Suriye’nin rejim muhalifi Araplarını topraklarımıza konuk ettiğimiz için Esed’in askerlerini karşımızda bulacağız, hem çözüm sürecinin baltalanması için IŞİD’le savaşacağız, hem de uzun vadede İran’la...

Türkiye’nin ve özellikle Tayyip Beyle Davutoğlu’nun tüm bunları adı gibi bildikleri kanaatindeyim Çünkü oynanan oyun ve hazırlanan tezgahı bozacak güce sahibiz. Yeter ki basireti ve Allah’ın çizdiği yol haritasından ayrılmayalım. İsrail Mescid-i Aksa’ya, yani ilk kıblemize saldırıyor, Kur’an-ı Kerim’leri yerlere atıyor dünya Müslümanları buna sessiz kalıyor. Bizi birbirimize düşürdüler ve mecal bırakmadılar.

Cumhur Reisimiz Suriye’de 36. paralel’in güvenli bölge ilan edilmesini istemektedir. Neden? Şu sebepten: Suriye ordusunun muhaliflerin Halep merkeziyle bağlantı noktasında yer alan Handerat’ı almasına ramak kalmıştır, muhaliflerin geçiş güvenliği
ortadan kalkıyor. Topraklarımızda 1.6 milyon sığınmacı var. BM Suriye Özel Temsilcisi De Mistura, rejimin kuşattığı Halep’te insani durumun iyileşmesi için bölgedeki çatışmaların dondurulmasını öneriyor...Tayyip Bey için Halep, Kobane’den önce gelir ve önemlidir. Bizim için de öyle. Halep 36. paralel dahilindedir. Suriye’de bir rejim değişikliğinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığı (çünkü uluslararası sistemin elinde Suriye iyi bir kozdur, bu bataklığa Türkiye ve İran çekilmelidir) anlaşıldığı için Halep, Ulusal Koalisyonun yapısını oluşturan ılımlı muhalefet ile BAAS partisinin dengelenmesinde stratejik önemdedir. Suriye’de iki düşman tarafının dengelenmesi görevini ise ulusal koalisyonun hamisi Fransa yürütüyor.

Peki Türkiye’ye ne oluyor? diyenlere, şöyle söyleyin: Suriye ve dolayısıyla Halep toprakları bizim için önemlidir. Bu toprakların petrolünde gözü olanlar ve Ortadoğu’da Türkiye’siz yani lidersiz bir ülke düşleyenlere haddini bildirmek gerekir. Bize yol haritası çizmeye kalkışanlara sessiz kalmak, dilsiz şeytan olmaktır. Ak Parti de bu sıfattan beridir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Şanlıdağ Arşivi