Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

“Herkesin bir bedeli vardır”...

“Herkesin bir bedeli vardır”...

önce bir konuşmadan alıntılar: “ (Citibank baş danışman yardımcısı) Mr. Anderson’un bilgi almak için ısrar etmesi üzerine, telefonla bilgi vermenin doğru olmayacağını belirten (BDDK Yetkilisi) Ali Vural, “Aydın Bey senelerdir (...) istedikleri adamları yerleştirmiştir. Kıramazlar kendilerini. (...) Daha da olmazsa satın alınacaktır” diyor.

Anderson’un “Ya satın alınamazsa” sözü üzerine ise, Ali Vural şöyle konuşuyor: “Herkesin bir bedeli vardır.”

Bir bankanın ne olduğu, ne gibi işler yaptığı hususunda, aşağı yukarı bilgi sahibiyizdir hepimiz.

Ama bir bankanın nasıl kurulabildiği, nasıl batmakla yüzyüze gelebildiği ve battığı; el değiştirecekse nasıl değiştirebildiği... gibi hususların ihtisas işi olduğunu düşünürüz.

28 Şubat süreci sonrasında bazı bankaların birbiri ardına batarak kapanması ve bu arada bazılarının her nedense kapanmaması; bunlardan bazılarının sonradan el değiştirmesi gibi hususlar, bizi pek ilgilendirmiyor gibi gözükse de, aslında hepimizi çok yakından ilgilendirdiğini öğrendik sonraları.

çünkü kapatılan bankaların içinin birileri tarafından boşaltılmış olması sebebiyle, Millet olarak önümüze konulan fatura 90 milyar YTL. Yani 90 katrilyon Lira ya da 75 milyar ABD Doları...

Biz Millet olarak, ‘nasıl olsa başımızda birilerinin olduğu’ ve ‘onların mutlaka doğru olanı yapacağına’ alıştırıldığımız için, yükseklerde nelerin döndüğünü merak bile etmedik çoğu zaman.

Eninde sonunda batan paraların bize ödettirildiğini de pek anlamadık, laf aramızda. çünkü zaten fakirliğe, hizmet almamaya alıştırılmıştık ve bir eksik bir fazla, pek farketmiyordu bizim açımızdan.

Devletin parası denilen şeyin, aslında bizim paramız olduğunu; bunların bize yol, su, elektrik, sağlık, eğitim... hizmetleri olarak dönecek ve bu arada hepimize refah payı olarak yansıyacak bir şey olduğunu, halen de kavradığımız söylenemez.

Milletimiz her nasılsa, devletin parası denilen şeyin kendisini ilgilendirmeyen bir şey olduğunu düşünüyor. O paranın ortak bir değer olduğunu ve hortumlanıyor oluşunun, aslında cebindeki paranın hortumlanması demek olduğunu anlayabilmesi için de, galiba biraz daha zaman geçmesi gerekecek.

Ergenekon davası ile ilgili 2450 sahifelik iddianame ve belki milyon sahifeyi bulan delillerde neler olduğu yavaş yavaş ortaya çıktıkça, aslında ne büyük badireler atlattığımız, ne kadar ustalıkla kandırıldığımız ve bizi yönetenlerin gözü önünde ve onların da katkısıyla, nasıl soyulduğumuzla alakalı yayınlar da birbirini izliyor.

Günümüzün tartışma konusu, Pamukbank’a el konulması.

18 Haziran 2002’de gerçekleşen bu olay, kamuoyu tarafından ‘olması gerektiği için olan bir şey’ şeklinde değerlendirilmişti.

Ama bugün ortaya atılan iddialara bakılırsa, Pamukbank’a el konulması pek masum bir iş değil.

Pamukbank’ın içinin boşaltıldığı, ilgili kurumların bunun farkına vardığı ama birilerinin arzusu üzerine; gerekeni yapmak yerine, uygun bir zaman beklenerek bankaya el konulduğu anlaşılıyor.

İşin içinde kimler yok ki!..

Zamanın devlet bakanları, BDDK Başkanı ve yetkilileri, bir medya grubunun patronu ve yalakaları...

Pamukbank’a el koyma operasyonu, yabancı bir bankanın talebi üzerine ve bankanın sahibi olan yerli grubun daha da kuvvetlenmemesi için yapılmış gözüküyor.

Konu ile ilgili belgeler, yabancı grubun talebi üzerine, o dönemdeki yöneticilerimizin bankaya el koyma operasyonunu kotarabilmek için epey gayret ettiklerini ortaya koyuyor.

Bu gayretin sebebinin vazife aşkı olduğunu söyleyebilmek ise mümkün değil tabii.

Anlaşıldığı kadarıyla, “Herkesin bir bedeli” varmış...


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi