Apo’nun sorgu görüntüleri ve Barış Süreci
Terör örgütü PKK’nın elebaşısı Abdullah Öcalan’ın, Şubat 1999’da İmralı Cezaevinde yapılan sorgulama görüntülerinin bir kısmı İşçi Partisi tarafından yayımlandı.
Görüntüler niçin yayımlanmış olabilir?
BDP-HDP heyetinin açıklamasına göre PKK elebaşısı Öcalan, görüntüler hakkında, “çözüm sürecini bitirmek ya da itibarsızlaştırmak amacıyla sinsi bir plânın parçası olarak montajlanmıştır” derken, İşçi Partisi “montaj değil” diyor.
Amacın, Apo’nun PKK üzerindeki otoritesini sarsmaya, PKK’nın Apo’dan bağımsız hareket etmesini sağlamaya, böylece terör örgütü üzerinde Devletin etkinliğini bitirmeye yönelik bir stratejinin parçası olduğu muhakkak. Böylece terör örgütü, Devletin elindeki Apo’nun güdümünden çıkarılacak ve “kanlı terör günleri”ne geri dönülecek; niyet bu.
Apo’nun sorguda söylediklerine baktığınızda, bugünkü “Barış Süreci”nin dayanağı da anlaşılıyor. Üzerinde durmak istediğim husus işte bu; görüntüleri yayımlayanların amacının neler olabileceği değil.
Bu kapsamda, “Barış Süreci” fikrinin ilk kez kimden çıktığına, temeli kimin attığına dikkat çekmek istiyorum. Bunun için Apo’nun sorgulamasında söylediği bazı cümleler çok önemli. Bakınız Apo neler demiş:
“Bana 6 ay verin, örgütü halledeyim” demiş. “Tek bir kişi bile bunların eline bırakmayacağım. Hepsi Türkiye’nin hizmetine girecek. Silahlı olanlar da dahil” demiş. “Bana biraz imkân verin, bunu kendi planlamama göre yapayım” demiş. “Bütün örgütü aşıp devlete koşarım” demiş. “Şiddeti bitirip örgütü tasfiye edeceğim” demiş. “Örgüt tümüyle silahsızlanacak, tümüyle şiddete dayalı örgüt mantığı yıkılacak” demiş.
“Ben de PKK ile savaştım, hem de devletten daha fazla savaştım” demiş.
“İçimizdeki sapık adamlar grup grup imha yapıyorlardı” demiş. “Bana göre şiddet hiç böyle uygulanılmaması gerek, yüzde 95 şiddete karşıyım” demiş ve 1993’ten beri de bu görüşte olduğunu söylemiş.
“Genelkurmay’a söyleyin beni fazla ezmeyin lütfen” demiş. Daha önceleri de “aman ben zordayım, bana elinizi uzatın” diye çığlık attığını belirtmiş.
“Devletin hizmetinde dev gibi bir çalışma yapabilirim” demiş. “Eğer devlet bana hizmet imkânı verirse...., inanılmaz girişimler ortaya çıkacak.... Doğu’daki halkın Cumhuriyet’in taze kanı haline getirilmesi sözkonusu” demiş.
“Gel şu doğruyu yap deyin, yapayım; benim için emirdir” demiş. “Ben devletin oldukça akıllı bir eri gibi çalışayım” demiş. “Neden ben devletle birleşmeyeceğim? Ben neden devletin bir eri olmayacağım?” demiş.
“Milyonlarca insanın gücünü ilaç gibi kullanacağız” demiş. “Hizmetim karşılığında hiçbir şey istemiyorum. Rütbe, şu, bu; sadece çalışma imkânı istiyorum” demiş.
Böylece, yakalandığı esnada, “barışı sağlayacak süreç”i Devlete Apo önermiş ve sonuç alacağına dair garanti vermiş.
Görüldüğü gibi, bugün terörü bitirmek için tek çare olarak görülen ve Apo üzerinden yürütülen süreç, aslında Apo tarafından, Şubat 1999’da Devlete önerilenden başkası değil. O gün Apo, “bana bu görevi verin, PKK’yı 6 ay içinde bitirip barışı sağlayayım” dediyse de kimse buna yanaşmadı. Ancak aradan geçen 15 yıldan sonra Devlet, Apo’nun önerisini kabul edip Apo üzerinden Barış Süreci yürütmeye başladı.
Bu durumda sormak lazım. Madem sonuçta Apo’nun çözüm önerisine gelinecek idiyse, niçin 15 yıl beklendi de sosyal ve kültürel yaralar bir yana, binlerce can, milyarlarca mal kaybına sebep olundu? Hem de Apo, “Devlete her an aşırı bir pozisyon arz ediyorum. Şimdi akıllı bir devlet adamı bunu görebilmeli” dediği halde...
Üstelik, eğer Apo’nun teklifi o zaman kabul edilseydi Devlet daha kazançlı çıkacaktı. Çünkü PKK, tek adam olan liderinin yakalanmasıyla ne yapacağını bilemez hale gelmişti. “Apo’nun özgürlüğü” karşısında Devletin sunacağı önerileri kabul etmekten başka çare bulamayacaktı.
Ancak aradan geçen sürede PKK, Apo olmasa da ayakta kalabilecek, varlığını sürdürebilecek niteliğe kavuştu. Artık Devletin teklifini kabul etmekten başka çaresi olmayan, dağılmanın eşiğine gelmiş bir örgüt değil, Devlet ile masaya oturup çatır çatır pazarlık yapabilecek güce ulaşmış etkin bir güç halini aldı.
Şimdi, terörü bitirme ve barış adına Apo ile masaya oturduğu için Erdoğan’ı ve Hükümet’i ihanetle suçlayanlar, bir düşünsün. Zamanında, örgütünü dağıtmayı kendisi teklif ettiği halde bunu değerlendirmeyi bilemeyen, beceremeyen o günün basiretsiz Hükümeti mi hain, yoksa iş işten geçtikten sonra, kanı durdurmak için ciddi adımlar atan ve başka çare kalmadığı için taviz vermek zorunda kalan bugünün Hükümeti mi?
Apo’nun sorgu görüntülerini izleyince, hâlâ bazı çekincelerim olsa da, Hükümet’in “Barış Süreci” konusunda doğru yolda olduğuna dair kanaatim güçlendi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.