Faruk Köse

Faruk Köse

İnternet Erişimi düzenlemesi sansür mü?

İnternet Erişimi düzenlemesi sansür mü?

Topluma yön verme konumunda olan veya Devleti yöneten kişilerin “özel hayat”ları nerede başlar, nerede biter?

Soruyu aklınızda tutun, tekrar döneceğiz. Ama önce yeni “internet mevzuatı”nı tanıyalım.

Yeni düzenlemeye göre; internet ortamında yapılan yayının, özel hayatının gizliliğini ihlal ettiğini düşünenler, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na (TİB) başvurarak içeriğe erişimin engellenmesini isteyebilecek. TİB de mahkeme kararına kadar erişimi engellemekle yetkili.

İşte kıyameti koparan düzenleme bu.

Her ne kadar Başbakan “yeni yasa interneti daha özgür hale getiriyor” dese de, buna “sansür” diyenler az değil. Mesela Barolar Birliği Başkanı, Cumhurbaşkanı’na yazdığı mektupta, yeni düzenlemeyle, uygulamada “temel hak ve özgürlükler sınırlandırılarak, adeta internete sansür getirilmiş olacağını” vurguluyor. En önemli dayanağı da, “yürütmeye, mahkeme kararı olmaksızın doğrudan ‘internete erişimin engellenmesi yetkisi’nin verilmesi.” Bunun, “yürütmenin, yargının anayasal yetki alanına açıkça müdahalesi anlamına geleceği”ni ifade ediyor.

“Sansür” yorumları yurt dışında da yapılıyor. Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Basın Özgürlüğü Temsilcisi, İnsan Hakları İzleme Örgütü, AB Komisyonu Sözcüsü ve çeşitli ülkelerin medya organları düzenlemeyi “sansür” olarak nitelendiriyor.

Ancak “sansür” iddialarını reddeden Başbakan, yeni düzenlemenin bilakis “interneti daha özgür hale getirdiği”ni söylüyor. Ancak Başbakan’ın açıklamasından çıkan “internetin ortadan kalkmadığı, kontrol altına alındığı” manası dikkat çekici. Zira sansür de zaten bir tür kontrol değil mi? Yapılan iş “sansürlü bir kontrol” mü, “sansürsüz bir kontrol” mü? Endişe edilen, bu.

Yeni mevzuat ile, bir yayının “uygunsuz içerik” olup olmadığı “anahtar kelimeler”le belirlenip sayfa yayından kaldırılabilecek. Hakimler 24 saat içinde engelleme kararı verebilecekken, TİB Başkanı, mahkeme kararı olmadan, mahkeme kararına kadar internet erişimini engelleyebilecek.

Bu düzenlemeyi savunanların temel argümanı, “özel hayatın gizliliği.” Yani, hakkında bir içerik yayımlanan kişi, bunu “özel hayatına müdahale” olarak görüyorsa, TİB’e başvuracak ve TİB, içeriği mahkeme kararı olmaksızın engelleyecek. Böylece, mahkeme kararına kadar geçecek sürede içeriğin yayılması önlenerek kişinin mağduriyeti önlenecek.

Ancak yeni düzenlemede, “özellikle kişisel verilerin korunması hususunun gözardı edildiği”ni söyleyenler da var ve bunun, “internet özgürlüğüne darbe vurduğu” anlamına geldiği ifade ediliyor. Zira artık, internet kullanıcılarının her adımı TİB’in merceği altına giriyor. İlaveten, yeni yasanın, “kişisel verilerin korunması”nı sağlamadığı iddialar arasında.

Görülen o ki, yeni düzenlemenin en önemli gerekçesi “özel hayatın korunup gizliliğinin sağlanması.” Nitekim Başbakan, “Türkiye’yi kasetler yoluyla, kayıtlar yoluyla hukuk ihlallerinin yapıldığı bir ülke olmaktan çıkarıyoruz” diyor. “Kasetler yoluyla siyasete müdahaleye son vereceğiz” diyor. “Kişilik haklarına müdahale, özel hayatın gizliliğini ihlal, özgürlük değildir” diyor.

Şimdi bu noktada, girişte sorduğumuz suale yeniden dönelim:

Topluma yön verme konumunda olan veya Devleti yöneten kişilerin “özel hayat”ları nerede başlar, nerede biter?

Devleti yöneten, siyaset yapan, toplumu etkileyen kişilerin gayrimeşru işleri ve ilişkileri özel hayata girer mi?

Mesela, bir siyasal parti başkanının, Belediye Başkanının, Bakanın, Milletvekilinin, Başbakanın, Cumhurbaşkanının, Genelkurmay Başkanının, Kuvvet veya Ordu Komutanının, Emniyet Müdürünün, bürokrasinin tepe/kilit noktalarında olanın, dini ve sosyal önderlerin, onlar o konumlarında kaldıkları veya kalmak için çalıştıkları sürece, aile hayatının ötesinde bir özel hayatının olması doğru mu?

Ciddi bir hastalığı varsa, gayrimeşru bir iş tutar veya ilişkiye girerse, bundan toplumun haberdar olması gerekmez mi? Bunu kamuoyuna açıklamak, toplumun bilgisine sunmak niçin özel hayatı ihlal anlamına gelsin?

Bir devlet adamının veya dini/sosyal önderin zina etmesi, hırsızlık yapması, rüşvet alması, ülke çıkarlarının hilafına başka güçlerle iş tutup irtibata geçmesi ve benzeri durumları halinde, buna dair bilgileri, belgeleri, delilleri, görüntüleri, sesleri vb. materyalleri yayımlamak niye özel hayatı ihlal olsun?

Bilakis asıl doğru, bunları kamuoyu ile paylaşmak ve insanların, tercihlerini yaparken, kimin peşinden gittiğini bilmelerini sağlamak değil midir?

Bilâkis asıl yanlış, bunları gizlemek, yayımlanmasını/yayılmasını önlemek olmaz mı?

Bunu önlemek, “kirliliğe davetiye” çıkarmak ve “pisliği gizlemek” demek olmaz mı? Birilerine “pisliğe bulaşma hakkı” vermek, ama toplumu bunları “tanıma imkânı”ndan yoksun bırakmak anlamına gelmez mi?

“Özel hayat” tanımlanmadığı ve “konum”a ve “makam”a göre sınırları belirtilmediği sürece, yeni internet düzenlemesi hep “sansür” olarak görülecek ve ayağa dolanacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Faruk Köse Arşivi