Yasaların amacı ve iktidarın gücü
Zamana ve zemine göre değişiklik gösteren “yasalar” ile “iktidarın gücü” arasındaki münasebetler, “devlet sistemlerinin niteliği”ne ve “sistemi işletenlerin anlayışı”na göre de farklılıklar arz eder.
Bazı sistemlerde yasalar iktidarın gücünü belirler, yani iktidarın gücü yasalarla nitelik/belirlilik kazanır. Bazı sistemlerde yasaları iktidarın gücü belirler, yani nitel ve nicel ölçekte yasaları belirleyen ve kontrol eden, iktidarın gücüdür. Bazı sistemlerde ise yasalar ile iktidarın gücü başka kaynaklardan beslenir ve başka amaçlara hizmet eder, bundan ötürü iktidarın gücü niteliğini etkilemeksizin yasaların amaçlarını gerçekleştirmek üzere tatbikine, yasalar da gücünü kutsallaştırmaksızın iktidarın meşruiyetine yardımcı olur.
İşaret ettiğimiz her üç kategoride ortak nokta, “yasaların uygulanması için iktidar gücüne, iktidarın da meşruiyet için yasal çerçeveye ihtiyacının olduğu”dur. Ancak burada önemli olan, “iktidara meşruiyet kazandıran yasaların niteliğinin olması gereken gibi olup olmadığı” veya “iktidarın gücünün, yasaları amacına uygun olarak tatbik edip etmediği”dir.
Bu noktada, “yasalar siyasal sistemi mi belirler, yoksa siyasal sistem yasaları mı?” sorusuyla yüz yüze geliyoruz. Kimi düzenlerde yasalar siyasal sistemi, kimi düzenlerde ise siyasal sistem yasaları belirler. Hangisinin hangisini belirlediği, “tatbik edilme şekli” ve “taşıdığı nitelikler” itibariyle “yasaların amacı”na bakılarak görülebilir.
“Siyasal sistem” ile “yasalar” arasındaki etkileşimi “birbirini değiştirme” bakımından ele alırsak, şu üç sualle karşılaşırız: Siyasal sistemi değiştirmeden yasaları değiştirmek mümkün mü? Yasalar değiştirilerek siyasal sistem değiştirilebilir mi? Yasaların hiç değiştirilemeyecek bir bünyesi var mı?
Eğer siyasal sistem yasaları belirliyorsa, yasalar değiştirilerek siyasal sistem değiştirilemez. Çünkü böyle bir sistemde, hem siyasal sistem yasalara üstün ve egemen olduğundan yasalardan doğrudan etkilenmez; hem de yasalar, siyasal sistemi koruyacak nitelikte yapıldığından, değiştirilemeyecek bir bünyeye sahiptir.
Ancak bu son durum, yasaların olması gereken amaçlarına ters düşer. Zira yasaların asıl amacı, her ne olursa olsun siyasal sistemi korumak olamaz; yasalarla korunacak, ya da yasaların bekçi olacağı siyasal sistemin, “yasa”dan beklenebilecek amaçlara uygun yasalar yapması ve yine, amaçlarına uygun olarak o yasaları tatbik etmesi gerekir.
Yasaların siyasal sistemi belirlemesi durumunda ise, yasaları değiştirerek siyasal sistemi değiştirmek mümkündür. Çünkü böyle bir sistemde “hukuk” egemendir, hukukun somut metinleri olan yasalar, hem “hukuktan beklenenler”i karşılar, hem de yine “hukukun düzenleyeceği siyasal sistem”i şekillendirip yönlendirir. “Hukuk egemen” bir siyasal sistemde, yasalar da gerçek anlamda hukuka uygun olarak yapılır. Yasaları tatbik edecek iktidar, gücünü hukuktan alır ve hukuka rağmen güç sahibi olamaz. “Toplumsal kimlik”e uygun olan hukukun egemen olduğu düzenlerde, iktidarın gerçek gücünü “güç unsurları”nın bizatihi kendisi değil, bu güç unsurlarının kullanımının “hukuk”u temsil eden yasalarla desteklenmiş olmasında aramak lazımdır.
Özel amaca hizmet eden yasalar, genellikle “siyasal sistemlerin hukuka egemen olduğu ve hukuka rağmen icraatta bulunduğu, yasaların siyasal sistemin bekçisi olduğu, iktidarın gücüne meşruiyet kazandırma işlevi yürüttüğü” zeminlerde görülür. Yasaların asıl amacını ise şöyle sıralamak mümkündür:
“Adalet”i sağlamak, “Hak”kı sahibine iade etmek, “sosyal denge”yi kurmak ve korumak, “toplumsal barış”ı sağlamak, “sosyal kimlik”in yozlaşmasının önünü almak, “toplumsal uyum”u gerçekleştirmek, “temel hak ve hürriyetler”i güvence altına almak, “rejim-halk uyumlaşması”nı sağlamak, “zorbalığı ve despotizmi” önlemek, “iktidarın gücü”nü sınırlandırmak ve kontrol altında tutmak, “eşitsizlikler”i “sosyal çözülme”ye yol açmayacak düzeyde tutmak, “sosyal ahlâk”ı koruyup baskın olmasını sağlamak.
Hukuk egemen bir toplumda, siyasal sisteme meşruiyet kazandıracak yasaların genel amaçları, asgari bu nitelikleri taşımalıdır. Ancak uygulamada “hukuk” ile “yasa” farklı anlamlara gelebiliyor. Her yasa hukuk kuralı işlevi görmeyebiliyor.
Hukuki olsun ya da olmasın, yasalar, toplumu zapt-u rapt altına alabilir, toplumda belli bir düzen/dirlik sağlayabilir. Ancak aslolan “toplumsal ve bireysel mutluluk”un sağlanmasıdır. Bunun yolu, “dirlik”ten çok, “hürriyet”tir. Toplumsal yaşantıda insanlar dirlik olmadan da mutlu olabilir, ancak hürriyet olmadan, hiçbir dirlik ne adaleti sağlayabilir, ne de mutluluğu.
Burada elbette “toplumun dirliği önemsizdir” demiyorum; ancak hürriyeti feda eden bir dirlik, ya da dirliği feda eden bir hürriyet seçenekleri karşısında, hürriyetten yana tercih belirtiyorum.
Bir devlette, “yasalar”ın “güç kaynakları”yla birleşmesinden oluşan zorbalıkla da iktidar olunabilir; ancak devletin yaşama kuvveti “iktidarın gücü”nde değil, “yasaların niteliği”nde saklıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.