Ergenekon’un zihin dünyası
Bugüne kadar Ergenekon etrafındaki tartışmalar, daha çok örgütün maddi yapılanması üzerinden devam etti. Hangi yasadışı olaylara karıştıkları, örgütte kimlerin yer aldığı, hangi kurum ve kuruluşlarla ilişkileri olduğu, sahip oldukları silah ve mühimmat vb...
Oysa sadece Ergenekon’u değil, bu türden yapıları, hatta bir örgüt haline gelmese bile benzeri arayışları ortaya çıkaran bir atmosfer var.
Tüm bunları besleyen ve zihin haritasını oluşturan kaynaklar var. İşte henüz bunlar üzerinde yeterince duramadık.
İşin bu noktası, güvenlik güçlerinin ve adli makamların ötesinde, ciddi bir entelektüel çaba ve uzun soluklu çalışmalar gerektiriyor.
çünkü bu tür tehditleri maddi olarak ortadan kaldırmak ya da adaletin önüne çıkarmak, sorunu başlı başına çözmüyor. Ergenekon türü yapıları ortaya çıkaran zihinle mücadele etmeyi göze alamadığınız takdirde, onlarla yeniden karşılaşmanız kaçınılmaz.
Söz bu noktaya gelmişken, Türkiye’de 2000’li yılların başından itibaren inanılmaz bir hızla yaygınlaşan bir akımdan söz etmek yerinde olacak.
İnsanların soyları, etnik kökenleri, hangi dine mensup oldukları ya da olmadıkları, hatta görünürde taşıdıkları kimliğin dışında ‘gizli’ bir kimliğe sahip olup olmadıkları, her zaman merak konusu olmuştur.
Ancak daha önce son derece dar bir alanda devam eden bu tür tartışmalar, son yıllarda geniş bir kesimde, düzeysiz ve üstelik hiçbir ahlaki sınır tanımayan bir yönde ilerledi.
Bu kitapların çoğu, muhtemelen bilinçli bir tercihle, kitapçıların çok satanlar bölümünde kendisine yer buldu. Ele aldığı konular onları zaten cazip hale getiriyordu.
Ama ‘ulusalcı dip dalga’yı güçlendirmeye çalışan odakların bunları geniş bir alana yaymak için ellerinden geleni yaptıkları da çok açık.
Ergenekon davası kapsamında yargılanan Ergun Poyraz’ın kitapları bu çalışmaların en belirgin örneklerinden. Poyraz’ın kitapları aylar boyunca pek çok gazete ve derginin çok satanlar listesinde üst sıralarda yer aldı ya da öyle gösterildi.
Malum medya grubunun gözdesi ‘çılgın Türkler’ serisini de hatırlamakta yarar var.
Bu türden çalışmaların en gözde ismi, kuşku yok ki Yalçın Küçük oldu. İsim-bilim adı altında geliştirdiği tezlerle Türkiye’de bildik-tanıdık kim varsa etnik ya da dini kökenini ‘kuşkulu’ vurgularla kitaplarına taşıdı.
Bugün Türkiye’yi yöneten kadronun neredeyse tamamı bu tür suçlamalardan payını aldı. Ona biraz da usta-çırak ilişkisiyle Soner Yalçın eşlik etti.
Bu kitapların ortak bir özelliği var. Ele aldıkları konuların her biri çok ciddi uzmanlıklar gerektirdiği halde, buna hiç aldırmadan, tam bir ‘cahil cesareti’yle yazılmış olmaları.
Bir dostumun ısrarıyla okuduğum bir diğer örnek, Tayfun Er tarafından yazılan ‘Erguvaniler’ de bu ‘cehalet kervanı’nın yolcusu olmaktan kurtulamıyor.
İşte bu kitaplar, tam da bu özellikleri yüzünden son derece ağır bir tahrik gücüne sahip oldular. Pekçok insanın zihni bu tuhaf iddialarla allak bullak edildi.
Bir dönem bu tür çalışmalarla fazlasıyla haşır neşir olmuş bir tecrübeyle söyleyebilirim ki, bir süre sonra dünyaya sadece bu pencereden bakar hale geliyorsunuz.
Ergenekon ya da benzeri yapılanmaların ortaya çıkışında bu atmosferin ne kadar belirleyici olduğunu göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Asıl bataklık burası ve kültürel anlamda ciddi bir mücadele verilmediği takdirde nice Ergenekon üretecek kadar da tehlikeli.