İnsan çürürse
Toplumların iyiliği ve kötülüğü yansıtan birden fazla yüzü vardır. Bir toplumu yükselten de alçaltan da bunlardır.
Halkımızın meselâ son yıllarda STK’lar aracılığıyla dünyanın onlarca kriz ve felâket bölgesinde muhtaç insanlara elini uzatması, sınırlarını Suriyeli kardeşlerine açması, onlarla paylaşması aydınlık yüzünü sergiler.
Bizler bu güzel amellerle gurur duyuyor, rabbimize hamd ediyoruz. Zira insanlığımızı besleyen, vicdanımızı güçlendiren, bizleri gelecekten umutlu kılan ve hayatımızı bereketlendiren bu tarz hayır amelleridir…
Toplumun bir de karanlık çehresi vardır. Yani çürüyen tarafı. Bu cihetten çığlık niteliğinde korkunç haberler düşüyor medyaya. Yüzümüzü kızartan, geleceğimizi karartacak cinsten…
Ama sessiz sedasız geçiştiriyoruz biz bu olayları. Bilerek unutmayı tercih ediyoruz. Alarm veren bu türden olaylar insanımızın yüzleşmemiz gereken çürümüş tarafına işaret ediyor oysa. İvedilikle önlemlerin alınması gerektiğini anlatıyor herkese.
Toplumun bu katmanında birey çürüyor. Dolayısıyla aile çürüyor. Toplum da bundan nasibine düşeni alıyor. Ve bunlar maalesef Müslüman bir toplumda İslâm’a rağmen meydana geliyor. Öncelikli gündemlerimizden olması gerekirken bir futbol karşılaşmasında tartışmalı bir pozisyonda hakemin tartışmalı kararı kadar bile gündemimizi meşgul etmiyor.
Meramımı anlatmak sadedinde toplumun bu yüzünde cereyan eden çürümelere sadece aile içi vahşet bağlamında birkaç örnek vereceğim.
Geçen Ağustos ayındaydı. Çanakkale’de cinnet getiren 34 yaşında bir öğretmen, Kübra (4) ve Kenan (7) isimli iki çocuğunu ormana götürüp orada başlarını taşla ezerek öldürdükten sonra intihara kalkışmıştı.
Medya bu korkunç olayı, Ezine Anadolu Lisesi edebiyat öğretmeni Kayim Özler (34) cinnet geçirdi diyerek haberleştirmişti. “Cinnet” etiketini bu olayın üzerine yapıştırarak meselenin vahametini hafifleştirmişti neredeyse.
Geçen Pazartesi günü, haber kanallarında izlediğim başka bir olay kanımı dondurdu. Muğla’nın Fethiye ilçesinde bir adam tartıştığı 13 yıllık eşini av tüfeği ile, 7 aylık Elif Beyza isimli bebeğini de tekmeyle ezerek öldürdü. Uzun yıllar çocuğu olmamış katilin. 12 yıl olması için nice dualar ettiği, olması için uğruna doktorların kapısını aşındırdığı bebeğini öldürebilmiş bir babadan bahsediyoruz. Vahşet..
Katil zanlısı polis tarafından adliyeye çıkartılırken, gazetecilerin pişman mısın sorusuna da kameraların önünde çok rahat ve sakin bir tavırla; “Kayınpederim, kayınvalidem pişmansa pişmanım. Değilse değilim” cevabını verdi. Onu o hâli beni olayın kendisi kadar dehşete düşürdü. Doğrusu geleceğimiz adına ürktüm.
Salı günü de Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önünde 20 yaşında bir delikanlı boşanma davası için gelmiş annesini ve koruma polisini silahla öldürdü.
Sizin de haberdar olduğunuzu sandığım bu olaylar alarm zilleri çalıyor. Lâkin ne toplum ne de yetkililer meselenin üzerine yeterince eğilmiyorlar. Yoksa bu gelişmelerin toplumu nereye taşıyacağını mı kestiremiyoruz? Ya da medyanın reyting kaygısı gelecek kaygısının önüne mi geçiyor?
Çocuklarını, annesini, eşini hunharca öldüren insanlar, onları buna iten sebepler toplumun karanlık yüzünü yansıtıyor kuşkusuz. Geleceğimiz adına endişelenmeliyiz.
Şu soruyu sorup çözüm aramalıyız: Yazının başında gururumuz dediğim insanlar da diğerleri de sonuçta bu toprakların insanı. Peki, bu ikinci sınıftaki kişiler acaba hangi vasatta yetişiyor da izahı mümkün olmayan türden cinayetlere imza atabiliyorlar?
Bu haberler kısa ve uzun vadeli acil tedbirlerin alınması gerektiğini anlatır. Alınması gereken tedbirin özünü de, iyi insan yetiştirmek oluşturmalıdır. İnsanın insanî duygularını, vicdanını yaşatırsak ancak o zaman insanı ve toplumu barış ve huzur içinde yaşatabiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.