Ahmed Câhidi Sultan, Cevad Paşa Ve Seyid Onbaşı
Ahmed Câhidî Efendi, 16. yüzyılın sonlarına doğru Edirne'de doğdu. Gençliği Edirne'de geçdi. Din ve fen ilimleri okudu. Daha sonra Çanakkale'ye giderek Kilidbahir'e yerleşdi. Halvetiyye'nin Câhidî kolunu kurduğu için bu isimle anıldı. Kerime Hatun ile evlendi ve kendisinden önce vefat eden Adem isminde bir oğlu oldu. Rivayete göre "sultan" ünvanını, ziyaretine gelib sohbetinden çok hoşlanan lV. Mehmed'den aldı. Ehli sünnet itikadını yaymak için çalışıp çok talebe yetiştirdi. Halk arasında, denizi seccadesi üzerinde geçmesi kerameti ile bilindi. 1659 yılında vefat edince, hanımının ve oğlunun bulunduğu yere defnedildi.
Gelelim 1915' in Mart ayına . O sırada, Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevkii Komutanı olan Kurmay Albay Cevad Bey, bir gece rüyasında, denize bakmasını söyleyen bir ses duydu ve deniz üzerinde parlayan kef ve vav harflerini gördü. Ancak bir anlam veremedi. O günlerde, etrafı teftiş ederken, 16 yaşında veremden vefat eden kızı Bedile'yi ziyaret etmek istedi. Bedile Hanım, Ahmet Câhidî Sultan'ın türbesinin haziresinde medfundu. Hayattayken evlad acısını tadan bu iki insanı, sadece evlad acısı değil , onların kabirleri de yakın ediyordu. Cevat Bey, kalbinde kızının üzüntüsü, dilinde dua ile mezara geldiğinde rüyasındaki sesi tekrar duydu. Ses mayınları denize döşemesini söylüyordu. Korku ve şaşkınlık içerisinde iken, Ahmed Cahidi Sultan kendisine görünüb derdini sordu. Cevat Bey, rüyayı ve sesi anlatınca, vav ve kef harflerinin ebced ile 26 ettiğini, ellerindeki 26 mayını denize bırakmalarını söyleyip kayboldu.
Cevat Bey karargaha dönünce, depoda Türk yapımı 26 mayın olduğunu öğrendi. Hemen Nusret Mayın Gemisi Komutanı Tophaneli Yüzbaşı Hakkı ve Yüzbaşı Hafız Nazmi Beyle bir plan yapdı. 17 Mart gecesi, Nusret mayın gemisi sessizce denize açıldı. 26 mayın Kumbağı Burnu ile Soğanlıdere arasına Boğaz'a paralel olarak döküldü. Yüzbaşı Hakkı Bey kalbinden rahatsız olmasına rağmen vazifeyi yapmakda ısrar etmişdi. Nusret işini bitirip dönerken düşman projektörleri ile karşılaşma riski meydana geldi. Aynı anda Türk bataryalarından tutulan bir projektör imdada yetişince bu tehlike atlatıldı. Ancak, Tophaneli Yüzbaşı Hakkı Bey'in vatan aşkı ile çarpan yorgun kalbi bu heyecan ile durdu. Belki de Cevat Bey'e görünen ilahi işaretler ona da görünmüş ve kalbi zaferin heyecanına yenik düşüb şehid olmuşdu.
18 Mart sabahı, mayınlardan habersiz olan ve zafer sarhoşluğu ile saldıran haçlı donanması, Şehid Yüzbaşı Hakkı Bey'in dualarla döşediği mukaddes mayınlara çarparak neye uğradığını şaşırdı. Tarihinde hiç yenilgi almamış olan İngiliz donanmasının Ocean ve İrresistible adlı zırhlıları, Fransızların ise Bouvet zırhlısı sulara gömüldü. Ocean zırhlısının batmasında mayınların yanı sıra Seyid Onbaşı'nın da büyük payı vardı. Seyid Ali, o sırada Rumeli Mecidiye Tabyası'nda görevliydi. Topun vinci arızalanınca 275 kiloluk mermileri " Ya Allah!" diye sırtlayıp topa yerleştirdi. Üçüncü atışta Ocean bir hayli zarar gördü ve arkasından mayına çarparak sulara gömldü. Zaferden sonra paşa olan Cevad Bey, Seyid Ali'ye onbaşı rütbesini verdi.Seyid Onbaşı'dan, fotoğraf çektirmek için mermiyi tekrar kaldırması istendiyse de bunu tekrar yapamadı. Tekrar savaş olursa yapabileceğini söyledi. Bunun üzerine, tahtadan mermi ile fotoğrafı çekildi.
18 Mart Çanakkale Deniz Savaşı, evliyası, komutanı ve eriyle böyle kazanıldı.
KADEŞ VAPURU
CHP iktidarı, yıllarca, şehidliklere uğramadan Gülcemal gemisi ile boğazdan şöyle bir geçerek Çanakkaleyi güya hatırladı. 1933 yılında, bir avuç milliyetçi mukaddesatçı gencin başlatdığı ve büyüyerek milletin sahiplendiği 18 Mart ziyaretlerinden rol çalarak, nihayet 1962‘de, Kadeş vapuru ile bir gezi tertipledi. Vapurun ismine bakar mısınız? Hititler’in Kadeş’i. Bu isimden ne hayır gelir ki yolcularından gelsin?
Ciddi bir masrafla tefriş edilen vapurun yolcuları, İstanbul’dan hareket eder etmez içki, kumar ve fuhuşa teslim oldu. İkaz edenleri azarlıyor, “Biz, Atatürk’ün çocuklarıyız” diyorlardı. Neticede, Çanakkale’ye ulaşınca şehidleri ziyaret edecek 30-40 genç vardı. Diğerleri, içki ve eğlence sarhoşuydu.
Bildiğiniz gibi vapurun adı olan Kadeş, tarihde “barış” kelimesi ile anılır. CHP sayesinde bir de “rezalet” ile anılmaya başladı.
Doksan yıldır bütün derdimiz bu aslında. Hitit mi bizim Çanakkale mi? Nusret mi bizim gemi yoksa Kadeş mi?
Haydi Türkiye’m. Nusret’i unutmak ve unutturmak isteyenleri Kadeş’e bindirerek uğurlamaya az kaldı.
Sakin ol. Metin ol. Sağlam dur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.