Haddini bilmeden huzur bulamazsın
Her şeyin bir ölçüsü vardır. Çünkü kâinatta her şey bir ölçüye göre yaratılmıştır. (Kamer: 49) Kâinattaki sayısız varlıklar kendisine çizilen sınırlar içinde hareket ettiği içindir ki bütün kozmos mükemmel bir uyum içinde dans eder. Uyumun bozulduğu yerde ise anarşi başlar.
Her mahluk bizzarura kendi sınırlarının içinde hareket eder. Burada mefhumun muhalifi mümkün değildir. Ama kendilerine hür irade verilmiş insanlar ve cinler bundan kısmî olarak müstesna tutulmuştur. İrade sahibi olan bu varlıklar efal-i mükellefin dediğimiz imtihan sahasında cüzi irade sahibi kılınmışlardır.
Cüzi iradenin taalluk ettiği meselelerde insan isterse sınırlarını bilir ona göre yaşar, isterse sınırlarına baş kaldırır, isyan eder. Hürdür. Yaptıklarından mesul olmak kaydıyla insana bu özellik verilmiştir.
Burada bahsettiğim sınırlar toplumun, tarihin, mahalle baskısının, kendini ilah yerine koymuş diktatör yönetimlerin, insan iradesini kör topal eden ideolojilerin sınırları değildir. Bahsettiğim sınırlar; Allah’ın (c.c) koyduğu efal-i ihtiyariye bağlamındaki sınırlardır. Yani hududullah.. O meşhur hadiste geçen sınırlar:
“Helal bellidir, haram bellidir. İkisi arasında da (helal mi, haram mı belli olmayan birtakım) şüpheli şeyler vardır ki, çok kimseler onları bilmezler. Şüpheli şeylerden her kim sakınırsa, dinini ve ırzını kurtarmış olur. Her kim şüpheli şeylerin içine dalarsa haramın da içine dalmış olur. Tıpkı (içine girmek yasak edilen sınırlar) koru etrâfında davar otlatan çoban gibidir ki, sürüsünü o koruya (düşürüp) otlatmak tehlikesi karşısında bulunur.
Haberiniz olsun, her padişahın bir korusu olur. Biliniz ki, Allah’ın korusu da haram ettiği şeylerdir. Uyanık olunuz, cesedin içinde bir et parçası vardır; o iyi olursa bütün cesed iyi olur. Kötü olursa da bütün cesed de kötü olur. İşte o (et parçası) kalbtir.” (Buhari: 1/28, hn: 52; Müslim: 5/50, hn. 4178)
Sınırlarını bilen kişi kuşkusuz bilge kişidir. Çünkü sınırlarını bilince insan hem bu dünyada hem de ahiret yurdunda huzurun ve saadetin imkânını yakalar. Lezzetli bir yemek bile ayarı/sınrırları/ölçüsü iyi tutturulmuş bir sentezden ibarettir.
Âlim kime denir sorusuna verilmiş kadîm cevap, ‘cehaletini bilen’ kişi olmuştur. Bir diğer ifadeyle ilminin sınırlarını bilen. Ne kadar bildiğini, ne kadar da bilmediğini...
Modern insanın içine düştüğü bunalımın temel sebebi sınırlarına razı olmamasıdır. Razı olmayı bilmediği için de tatmin olamaz. Nankördür. Etrafındaki nesnelere dair çok malumatı vardır ama; kendi sınırlarına dair pek de cahildir. Kendini bilmek için ne bir çabası ne de bir iradesi vardır. En cahil olduğu mesele de, kendisidir.
Kendisiyle barışık değildir. Kendisiyle barışamayan bir kişinin başkalarıyla barışık olması da düşünülemez. Etrafındaki eşya ile bile kavga eder. Çünkü içte ne varsa dışarıya da o yansır..
Sınırlı biyolojik ihtiyaçlarının değil, kışkırtılmış sınırsız sunî psikolojik ihtiyaçlarının peşinde koşar durur. Varlıklar içinde yoksunluk çeker. Bir türlü kanaat edemez..
Oysa Allah’ı (c.c) mutlak ilah kabul etmek, haddini bilmek demektir. Yani acizliğini, muhtaç olduğunu ve kendini değerli kılacak şeyin kulluk olduğunu. Allah’ı (c.c) ilah tanımak demek, hayatına sınırlar çizen müteâl mutlak bir varlığı kabul etmek demektir. Sözün özü, Rabbini bilmek haddini bilmek ve razı olmak demektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.