Bu seçim neyi gösterdi?
Bir seçim daha geride kaldı. 53 milyona yakın seçmeniyle Türkiye’nin geride bıraktığı 2014 “yerel seçim”i, belki de ülke tarihinde ilk kez “genel seçim havasında” geçti.
Siz bu yazıyı okuduğunuz sırada kesin sonuçlar hemen hemen belli olmuş olacak. Ancak ben, gazetenin baskıya gireceği son saate yetiştirmek zorunda olduğumdan, henüz sandıkların açılan yüzde 25’ine göre değerlendirmemi yapmak durumundayım. Ancak yine de, sonuçların il bazında değişimler olsa bile, üç aşağı beş yukarı bu şekilde biteceği söylenebilir. Zira açılan yüzde 25 oranı genel hakkında fikir vermeye yeterli bir oran.
Bu seçimlerde, Başbakan’ın, seçim propagandasının omurgasını “Paralel Yapı”ya karşı duruş üzerine kurduğunu gördük. Adeta, rakip olarak sadece “Gülen Cemaati”ni gördüğünü izhar etti. “Siyasal parti olarak seçime girmeyen bir yapı”ya karşı seçim çalışmalarını yürüten Ak Parti, CHP başta olmak üzere, diğer siyasi partileri rakip olarak görmedi ve bu kanaatini göstermekten de çekinmedi. Sanırım bunun sebebi, hem Genel Başkanı, hem de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı ile CHP’nin, Başbakan’ın “Paralel” diye tanımladığı yapıya bel bağlamış olması, kurtuluşun yolu olarak onları görmesiydi.
Seçim öncesinde, pek çok yorumcu, Cemaatin Ak Parti’deki oylarını çekip CHP’ye vermesiyle, Ak Parti’nin büyük bir başarısızlığa uğrayacağını söylemişti. Zaten Cemaat medyası, yayımladığı ya da yayımlamayıp dile getirdiği anketlerinde, Ak Parti’nin yüzde 35 bandına gerilediğini iddia ediyordu. Ancak, seçim sonucu bunun aksini gösteriyor. Sandıkların açılan yüzde 25’ine göre, Türkiye genelinde Ak Parti’nin yüzde 48, CHP’nin ise yüzde 27 oranında olduğu görülüyor. İl bazında da değişen bir şey olmadığı, Ak Parti’nin, CHP’nin MHP ve Cemaatten takviye almasına rağmen Ankara ve İstanbul’u aldığı, CHP’nin de İzmir’deki durumunu koruduğu gözüküyor.
Böylece, Ak Parti’nin, giriştiği en zorlu iç politika sınavından büyük bir zaferle çıkması, bu seçimi referandum olarak yorumlayan dış basına da cevap niteliği taşıyor.
Şimdi sizi 22 ay öncesine götürmek istiyorum. Bu köşede, henüz Ak Parti ile Gülen Cemaati arasındaki kavganın gün yüzüne çıkmadığı, söylenti olarak “karşı kıyıdakiler” tarafından dillendirildiği dönemde, 19.06.2012 tarihinde yazdığım “Cemaat-Parti maçında karşılıklı şutlar” başlıklı yazıdan bir bölümü tekrar dikkatlerinize sunmak istiyorum. O yazıda şöyle demiştim:
“....Taraflar yan yana durmaktansa karşı karşıya gelmeyi tercih ediyor. Acaba nasıl bir “hesap”la kim neyi yapmaya çalışıyor? Cemaat tabanına çok güveniyor, Parti de seçmenine... Sonucu, “Partinin seçmen kümesi”yle “Cemaatin mensup kümesi”nin kesişim noktasında yer alan, hem Parti seçmeni, hem de Cemaat mensubu olanların ne tarafa yaklaşacağı belirleyecek. Biz, daha önce “Parti-Cemaat çekişmesi”nin bir başka versiyonunu görmüştük. Üstelik de aynı ekolden olan bu çekişmede, her iki kesime de taban teşkil eden kitle, “Cemaat’in günlük yükümlülükler”i yerine “Parti’nin seçimden seçime oy kolaycılığı”nı tercih etmişti. Ders alana hatırlatmak istedim.”
İşte bu seçimin gösterdiği en önemli sonuç şu oldu: Bu seçimde “hem Parti seçmeni, hem de Cemaat mensubu olanlar”, Parti’yi tercih ettiler.
Yine bu seçim sonucu bize, “Cemaatin oyunun sanıldığı kadar olmadığı”nı ya da “Cemaatin sempatizan kitlesi”nin, “Ak Parti’ye yöneldiği”ni gösterdi. CHP’yi Cemaatin bile kurtaramayacağını gösterdi. Şişli gibi dar bir çerçevede öne çıkabilse de, İstanbul gibi Türkiye’nin özeti/prototipi olan bir il sözkonusu olduğunda, “Sarıgül’ün çok da başarılı, ya da halkın genel teveccühünü cezbedebilecek bir lider olmadığını, böyle bir profil çizemediği”ni gösterdi. “Ak Parti’nin, öyle sanıldığı gibi cemaatin oyuna ihtiyaç duymadan da ayakta kalabileceğini, geldiği yere de cemaatin oyu olmadan geldiği”ni gösterdi. Halkın, “yolsuzluk/hırsızlık iddiaları”na inanmadığını, bu hususta Başbakan’a olan güvenini tazelediğini gösterdi.
Doğu’daki önemli illerde BDP’nin seçimi kazanmış olmasıyla, PKK’nın, Doğu’yu ele geçirdiğini gösterdi. Barış sürecini özerklikle sonuçlandıracağı vaadinde bulunan PKK’nın, Kürt halkının iradesini önemli oranda özerklik yönünde çelmiş olduğunu gösterdi. Bu kapsamda, bundan sonraki sürecin “ülke bütünlüğü açısından ciddi sorunlara gebe olduğu”nu gösterdi.
Madem ki bu bir referandumdu, referandumu Ak Parti’nin, daha da özel olarak, Ak Parti içinde “bakalım durum nereye varacak?” havasındaki çevrelere rağmen, Recep Tayyip Erdoğan’ın kazandığını gösterdi. Bu sebeple, seçim sonrasında Ak Parti içinde ciddi bir kadro değişikliği olmasının da kaçınılmaz olduğunu gösterdi.
Şimdi seçim sonrası için ne lazım? Şimdilik şu kadar söyleyeyim: “Sulh” ve “devletin yeniden inşası” lazım. “Toplumun inanç, kimlik ve kişilik değerleri”ne uygun olarak...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.