Serdar Demirel

Serdar Demirel

“Kısık ses”in zaferi

“Kısık ses”in zaferi

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın seçim maratonunun son kulvarında sesinin kısılması ve o hâliyle mesajını halka ulaştırmaya çalışması sevenlerini çok üzdü.

Davudi sesiyle, etkileyici hitap gücüyle meşhur olan Başbakan Erdoğan’ın o kısık sesiyle halkın karşısına çıkması asla unutulmayacak. Tarihe geçen “o kısık ses konuşma”, inanıyorum ki kendisine oy vermeyen birçok insanı da üzdü.

Kısık sesle konuşmaya çalışmanın ne kadar zor olduğunu, insana nasıl bir acı verdiğini başıma geldiğinden iyi bilirim. Üniversitede hocalık yapmaya başladığım ilk yıllardı. Sesim ağır ağır kısılmaya başlamıştı. Doktor bir süre derslere girmemem gerektiğini, istirahat etmemin şart olduğunu söylemişti.

Ama vize imtihanları yaklaşıyordu. Talebelerime olan sevgi ve saygımdan onları ortada bırakmazdım. Benden kaynaklanan bir rahatsızlıktan dolayı notlarının etkilenmesini istemediğimden kısık sesle de olsa ders vermeye devam etmiştim. Ama bedelinin ağır olacağını hesap edememiştim.

Ders verdiğim anfi büyük olduğundan yüksek sesle konuşmam gerekiyordu. Mikrofon kullanıyordum ama bir süre sonra o da yetmemeye başladı. Derken sesim tamamen kısıldı. Doğrusu neye uğradığımı şaşırmıştım. Ses tellerim epey yıpranmış ve canımı yakmıştı. 2 hafta konuşamamıştım.  

Bu anekdotu niçin paylaşıyorum?

Başbakan’ın Diyarbakır konuşmasını canlı yayında dinlediğimde o sıkıntılı günlerimi, konuşma boyunca saniye saniye tekrar yaşadım. Onun neler yaşadığını çok iyi anladığımı sanıyorum. İçimi burktu. O konuşurken içimden konuşmayı artık bıraksın diye dua ediyordum. Bu hâl bir çırpınışın ifadesi olsa da ses tellerinde kalıcı tesir de bırakabilirdi. Neyse ki çabuk şifa buldu.

Ben sadece talebelerimin karşısında bu durumu yaşamıştım. Onun bile tahammülü zordu. Yüzbinlerin önünde, canlı yayında bütün Türkiye’nin ve dünyanın karşısında Başbakan bu görüntüyü niye vermek zorunda kalmıştı?

Oysa devlet başkanları zor durumlarda bile güçlü ve sağlıklı görünmek isterler. Onların güçlü ve sağlıklı görünmesi ülkeye güven verir, düşmanlara da caydırıcılık. O yüzden liderlerin imajı çok önemlidir.

Bir lider sevenlerini üzecek, düşmanlarını sevindirecek ve sağlığını tehlikeye atacak böylesi bir riski neden alır?

Devletin uğradığı ihanete dayanamadığı aşikâr. Erdoğan çapında bir lider ihanetin çapı büyük olunca her türlü riski alır. Düşmanlarının oradan kendisiyle alay edecek birtakım malzemeler elde etmesini de önemsemez. Mevzubahis olan vatansa gerisi teferruattır..

Çünkü o gün yeni bir tape yayımlanmıştı. İçeriği hiçbir ülkenin affetmeyeceği türden bir casusluk faaliyetiydi.  

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve diğer üst düzey devlet yetkililerinin Suriye’de tehlikeli gelişmeler karşısında muhtemel senaryoları görüştüğü çok özel toplantının tapeleri Youtube’da yayımlanmıştı. Ortam dinlenmesiyle elde edilen bu ses kayıtları devletin mahremiyetini ifşa etmişti.

Dinlenilmiş oda, jammer yani sinyal kesici ile korunan özel bir odaydı. Buna rağmen bu oda dinlenebilmiş ve servis edilmişti. Vatana ihanet suçu işlenmişti açıkçası. Başbakan da bu ihanete isyan etmiş, halka tehlikenin boyutunu anlatmak zorunda hissetmişti kendisini.

Halkın büyük çoğunluğu onun niye canhıraş çırpındığını anladı ve takdir etti. Tehlikenin boyutunu gördü ve algı operasyonuna prim vermedi. Ülke tehlikeli bir eşiği aştı. Seçim sonuçları bunu haykırıyor. Hayırlı olsun.

Not: Yeni Akit gazetesinin “Gelene “Hocam” gidene “Paşam” demedik!..” reklam filmini gördüğünüzü sanıyorum. Gazetemizin halkın iradesini hiçe sayan dünün vesayetçileriyle mücadele ettiği gibi bugünün vesayet sevdalılarıyla da mücadele etmesini değerli buluyorum. Aksi takdirde bir çelişki olurdu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Demirel Arşivi