Kuş musun deve mi?
Seçim sonuçlarını özetlemek için iki fıkra yeterli aslında. Devekuşuna “Yük taşı!” demişler, “Ben kuşum, yük taşıyamam!” diye karşılık vermiş. “Peki o zaman uç!” dediklerinde de “Hayır uçamam, ben deveyim!” demiş. Cemaat uzunca bir zamandır siyasete o kadar saplandı ki artık işi “Biz dini bir hareket değiliz!” demeye kadar vardırdı. Vatandaş da cemaatin yolsuzluk postuna bürünmüş darbe hülyalarına son verip kaset, şantaj, montaj vesair gibi siyaset dışı bilumum bel altı uygulamalar ile siyasete müdahale etmekten vazgeçmesini ve öncelikle “ne olmak” istediğine karar vermesi gerektiğini söyledi diyebiliriz.
Diğer fıkra da hocanın meşhur kedi-ciğer hikayesi. Seçimler öncesi oy potansiyelinin yüzde birlik ikilik dilimlerle açıklanmasına kızan cemaat mensuplarının oylarının bu rakamlara bile ulaşmaktan uzak olduğu ortaya çıktı. Ben açıkçası cemaatin çekirdek kadrosu dışındaki kesimlerinin CHP’ye oy verme gafletine düştüklerine de inan(a)mıyorum.
Seçimin en büyük kaybedeni cemaat oldu. Vatandaş, amaç haline getirdiği araçları korumak için her türlü şer odağıyla her türlü ilişkiyi mübah gören ve üç-beş kadroyu devlet aygıtını ele geçirmek için hak sebebi sayan acemi siyaset mühendislerine ağır bir darbe indirdi. Halk, bir kez daha siyasete müdahale istemediğini en çarpıcı şekliyle ortaya koydu.
Cemaat en büyük hatayı daha başlangıçta siyasete (alenen) girerek yaptı. Ben sanıldığının aksine cemaatin siyaset merakının AK Parti ile başlamadığını da düşünüyorum. Siyaset dışı yollarla devlete hakim olma fikri yola çıktığı ilk günden itibaren Gülen’in projesiydi. Geçmişe dönüp Gülen’in açıklama ve vaazları dikkatle incelendiğinde bu, açıkça görülecektir. Cumhuriyetle birlikte hayattan tümüyle dışlanan ve devlet kadrolarından tasfiye edilen inançlı nesillerin devlet aygıtında yeniden söz sahibi olması hüsnü niyetiyle çıkılan ve yıllar yılı egemen olan din devlet ilişkileri dikkate alındığında makul karşılanabilecek bu uzun yolculuk, kendisi ile hemen hemen aynı yıllarda başlayan siyasi mücadele ile yolları kesişince de bitmedi. Cemaat, kendilerini dindar ve güvenilir insanlar olarak görüp itimat eden AK Parti’ye rağmen yoluna devam etti hatta hedef büyütüp gözünü en yükseğe dikti. Bu durum bu tür yapılanmaları biraz araştırıp bilenler için hiç de sürpriz değildi. Bence asıl sürpriz hükümetin ve başbakanın tüm bunları öngörememiş olmasıdır. Sonuçta tümüyle siyasetin vahşi doğasına mağlup olan cemaat, yıllar yılı en azından söylem olarak seslendiregeldiği siyasete karışmama ve hoşgörü anlayışını bir tarafa bırakarak kendini öfke, kin, kavga ve bedduaya teslim etti. İslam’a hizmette basit dünyalık birer araçtan ibaret olan dershaneleri koruma refleksiyle her tür iç ve dış düşmanla işbirliği yaparak ülkeyi uçuruma sürüklemeyi ve yıllardır adeta tırnakla kazınarak elde edilen ekonomik ve demokratik kazanımları yok etmeyi göze alabildi.
Operasyon sessizliği
28 Şubat sürecinin önde gelen darbecilerden olan Hüseyin Gülerce’nin seçim sonuçlarına ilişkin yaptığı “cemaatin dört yanlışı” değerlendirmesi önemlidir. Gülerce’nin bu yorumlarının ardından herkül.org’dan yapılan açıklama, önümüzdeki günlerde cemaatte yoğun bir ayrışma sürecinin başlayacağının da habercisi gibi görünüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.