Ne yese yarıyor!
Aziz okuyucularım, epeyce uzak kaldık sizlerden. Bu arada büyük tantanalarla koca bir seçim geldi geçti... Tabiî birilerini de deldi geçti!
Mutad olarak seçimi AK Parti, daha doğrusu Tayyip Erdoğan kazandı. Bundan sonra, sadece yüzde kaçla kazandığı konuşulacak her halde!
Nasıl oluyor da, Türkiye’nin ve muhtemelen dünyanın demokrasi tarihinde bir parti on küsur yıldır girdiği bütün seçimleri kazanıyor?
Hatta oylarını artırıyor. “İktidar yıpranması” teorilerini yerle bir ediyor.
Bütün kumpaslara, hilelere, desiselere, kine ve nefrete rağmen...
Hani “ne yese yarıyor” diye bir lâf var ya.
2002’den beri Türkiye’de olan bu.
2002’yi bir yana bırakalım. Milli Selamet, Refah çizgisinden çıkan bir parti bütün yerleşik kanaatleri altüst ederek, putları devirircesine iktidar oldu.
Bazıları “olsun bakalım, görsünler günlerini” dedi. Bu “nasıl olsa kıvaramazlar” anlamına bir dudak bükme idi.
Türkiye’nin işi zordu. Ekonomi dibe vurmuştu. Halk güvenini yitirmişti. Ülke kaçılması gereken bir yer haline gelmişti. Askeri vesayet eli kolu bağlamıştı.
Dibe vurmuş olan Türkiye’yi yeni hükümet ayağa kaldırmayı başardı. Ekonomi yoluna girdi, halkın kendine güveni geldi. İşlerin böyle gitmesi, geçici ve başarısız bir hükümet bekleyenleri fena halde rahatsız etti. Kurtuluş yollarını aradılar. Elbette asıl seçenek darbe idi. Bir sürü darbe planları, projeleri yaptılar. Bu arada cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşırken vaziyete hakim olmak için harekete geçtiler ve Türkiye’nin büyük şehirlerinde Cumhuriyet ve laiklik mitingleri tezgâhladılar. Taşıma kalabalıkları meydanlara yığdılar.
Gövde gösterilerine bakılırsa, ilk seçimde iktidarı alacak görüntüsü verdiler.
Böyle bir hava pompaladılar habire... Hükümet hiç önemsemedi.
O arada 27 Nisan e-muhtırası verildi. Hükümet pabuç bırakmadı. İlk defa bir muhtıra kararlılıkla hiçe sayıldı. Tam bir dönüm noktası.
Ardından 367 hile-i hukukiyesine başvurdular... Neymiş efendim Meclis bu sayıyla toplanacak Cumhurbaşkanını ancak bu oyla seçecekmiş! Eski köye yeni kural. O arada sağcı partilerin başkanlarını Meclis’e gitmemeleri için “ikna” ettiler.
Madem öyle işte böyle: 2007 Temmuz’unda erken seçim!
Bu seçim Türkiye tarihinin gerçek dönüm noktasıdır.
Her türlü hile, desise, tertip, tehdit ve şantaja rağmen AK Parti kazandı. Diğer sağ partiler tarihin çöp sepetine atıldı. Kelli felli liderlerin ismi anılmaz oldu. Hele iktidar partisi DSP’nin yüzde 22’lerden bire inmesi ibretlikti.
Cumhurbaşkanı seçildi. Türkiye bir istikrar sürecine girdi. Fakat şer güçler boş durur mu? Saldırı üstüne saldırı... 2011 seçimlerinde oy oranını artıran bir parti... Arada anayasa referandumu...
Geldik bugüne, yine hile, yine desise, yine kumpas... Bu sefer içten ve daha yıkıcı. Adamların gözü hiçbir şeyi görmüyor. Hükümeti yıkmaktan başka!
Kullanılan araçlar değişmiş, ama hedef aynı!
17 Aralık’tan başlıyarak millete kan yutturdular. Darbe üstüne darbe vurmaya çalıştılar... Suret-i hakdan görünerek. Ahlâksızca ahlâk satarak!
Elhamdülillah hiçbiri sonuca ulaşmadı. Türkiye kazandı.
Bu paralel sebükmağzlarla onların iyi senaryosu üzerinden konuşalım. Diyelim ki, CHP oyların yüzde 45’ini aldı!
Olabilecekleri düşünebiliyor musunuz yahu? Adamlar kaybettikleri halde ne tür şirretlikler yaptılar. Zaferi hak eden kazanır. Kazanınca gurura, kibire kapılmaz.
Yine kazandı! Saldıranlar değişse de, kazanan değişmiyor!
Her seçimden sonra bir mahkeme sürecinin başlamasına ne demeli. Ergenekonun gerekçeli kararı açıklandı.
Yeni mahkemeler mi geliyor yoksa?
Gelelim başlıktaki mevzuya: Husumet, düşmanlık ve ihanet... Hepsi de yarıyor. Artırın husumetinizi, düşmanlığınızı, ihanetinizi...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.