Sıhhatli yaşamak da ibâdettir
Toplumumuzun zihin dünyasında maalesef hayat kompartmanlara bölünmüş durumdadır; dinî olan ve dinî olmayan diye. Dinî olduğu kabul edilen hayat sahasında Müslümanca yaşamaya gayret ederken bunun dışındaki sahalarda ise gâyet seküler refleksler gösterebilmektedir.
Bundan kastım elbette marjinal katı laik kesimler değil, geniş muhafazakâr kesimlerdir. Dini daha çok namaz, oruç, hac gibi ibadet sahasına sıkıştıran, ama İslâm’ın hayatın diğer alanlarını da kuşatan hüküm ve tavsiyelerini önemsemeyen, belki de dinden saymayan bir kırılmadan, arızalı bir din tasavvurundan bahsediyorum.
Buna birçok örnek vermek mümkündür. Ancak biz meseleyi bugün sağlık üzerinden izah etmeye çalışacağız. ‘Dinle sağlıklı yaşamın ne alakası var?’ diyenler çıkabilir. Camilerde taburelere oturarak namaz kılmak zorunda kalan ve her gün sayıları artan ve çok da yaşlı sayılmayan Müslümanların durumu bir şeyler anlatıyor mu acaba?
Oysa gezdiğim bazı Avrupa ülkelerinde onlardan çok daha yaşlı ama gayet dinç ve sağlıklı bir yaşlı nesil görmüştüm.
Bayram ziyaretlerinde yaşı biraz ilerlemiş hemen herkesin ortak konularından birisinin sağlık sorunları olduğunu her sene esefle gözlemliyorum.
Bu türden olaylar bana hep Sünnet’e uygun yaşamadığımızı hatırlatıyor. Bize verilen sıhhatin bir emanet olduğuna, kıyamet günü sağlığımızı nereye harcadığımızdan suale çekileceğimize pek itibar etmediğimizi hatırlatıyor. Hayatın bu sahasını dinden izole ederek ve dinî hükümleri önemsemeyerek yaşadığımızı hatırlatıyor.
Oysa Sünnet’e uygun yaşamak hem yaptıklarımızı ibâdet kılacak hem de bu dertlerimizin önemli bölümünü, hiç tereddütsüz söylüyorum, ortadan kaldıracak kıvamdadır. Çünkü Sünnet’e göre dizayn edilmiş bir hayat, evvelemirde; “En iyi tedavi, korunmadır” denilen “koruyucu hekimlik” kaidelerine mebnî hayattır.
Tıp ilminin bize tavsiye ettiği sağlıklı hayatın asıl prensibi de, hastalık bize ulaşmadan onun önlemlerini almak değil midir? İşte Sünnet’e uygun hayat tam da bu kurallara göre yaşamak demektir.
Meselâ “Temizlik imanın yarısıdır” (Müslim, 1/203, hn. 223)hadisi, her alanda temiz yaşamayı tavsiye eden muhtevasıyla tam da bu koruyucu hekimliğe uygun hayatı işaretler.
Koruyucu hekimliğin temel prensipleri olan hijyen, diş bakımı, sağlıklı beslenme, egzersiz Sünnet’in tavsiyeleri arasındadır. İslâm, insanların ruhen ve bedenen temiz olmalarını dindarlık olarak öğretir. Temizliği imanla irtibatlandıran bir hüküm başka ne anlama gelir ki?
Meselâ, obezite. Dünyada açlıktan ölen insanları biliyorsunuz. Ama manidardır, obezite ve onun yol açtığı hastalıklardan ölen insan sayısı açlıktan ölen insan sayısının 5 katı. Sünnet’e göre yaşayan bir topluluk obeziteden ve onun yol açtığı hastalıklardan muzdarip olabilir mi?
Hz. Peygamber (sas); “Âdemoğlu, mideden daha kötü bir kap doldurmaz. Âdemoğluna belini doğrultacak birkaç lokmacık yeterlidir. Ancak (nefsinin galebesiyle) illa da (mideyi doldurma işini) yapacaksa bari onu üçe ayırsın: Üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de nefesine (tahsis etsin, üçte birden fazlasına yemek koymasın).” (Tirmizi: 4/590, hn. 2380; İbn Mace: 2/1111, hn. 3349) diyerek az yemeyi tavsiye etmiştir. Bu sünnete uyan kişi otomatikman obezite ve onun yol açtığı hastalıklardan korunmuş olacaktır.
İnsan, Allah’ın (c.c) kendisine verdiği sıhhati emanet bilip onu koruma gayreti verirse, bu ibâdettir. Sıhhatli kalıp ibâdetlerini hakkıyla yerine getirme mücadelesi verirse, bu ibâdettir. Elbette kimse kendisine biçilen ömrü uzatıp kısaltamaz. Ama o hayatı sağlıklı mı sağlıksız mı yaşayacağı da cüz-i irade bağlamında kendi inisiyatifindedir.
Kısacası, hayatı dinî olan ve olmayan diye kompartmanlara ayırmak ve sadece hayatın bir alanında dindar olmaya çalışmak yanlıştır ve bu bir çeşit gizli sekülerizmdir.
Not: İslâm mütefekkiri Muhammed Kutup geçen cuma günü Hakk’ın rahmetine yürüdü. Kendisine Allah’tan (c.c) rahmet diliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.