Faruk Köse

Faruk Köse

Cumhurbaşkanlığına adaylık ve hassasiyetler

Cumhurbaşkanlığına adaylık ve hassasiyetler

Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken, ana tartışma, “kimin Cumhurbaşkanı adayı olacağı” ya da “olması gerektiği” üzerine yoğunlaşmış bulunuyor.

Bu kapsamda “Başbakan Erdoğan Cumhurbaşkanı adayı olacak mı, olmayacak mı?” suali üzerinde tartışılmasını komik buluyorum. Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı adayı olacağı kesin değil mi de böyle bir tartışma yaşanıyor? Üç dönem üst üste Başbakanlık yapan bir siyasetçinin, “siyaset maratonu”nu devletin tepe noktasına çıkarak finale götürmek istemesinden daha doğal ne olabilir?

Ancak konumuz bu değil. “Kimin Cumhurbaşkanı olacağı”ndan çok, “Cumhurbaşkanı olacak kişinin hassasiyetleri”nin neler olması gerektiği ve Cumhurbaşkanı adayı olmak için nasıl bir usûl takip etmek gerektiği üzerinde durmak istiyorum. Yani genellikle yaptığım gibi, şahıslara endeksli bir yaklaşımdan ziyade, “kim?” sualini hesaba katmaksızın, “ilkesel ve metodik” bir yaklaşımla, meseleyi “nasıl?” ve “hangi vasıflar?” sualleri kapsamında ele almak istiyorum.

Önce adaylık konusunu ele alalım. Bu konuda yürürlükte olan kural, Anayasa’nın 101. maddesi. Buna göre, Cumhurbaşkanı adayı olabilmek için, “kırk yaşını doldurmuş, yüksek öğrenimini tamamlamış ve milletvekili seçilme yeterliğine sahip olma” şartları yeterli. Ancak bu nitelikleri haiz olan herkes aday olamıyor. Çünkü, aday olabilmek, “en az 20 milletvekili tarafından yazılı teklifle aday gösterilmek”e bağlı. Ya da “son yapılan milletvekili genel seçimlerinde geçerli oylar toplamı birlikte hesaplandığında yüzde onu geçen siyasi partiler”in “ortak aday göstermesi”ne bağlı.

Görüldüğü gibi Cumhurbaşkanı olabilmek, “siyasi partilerin inisiyatifi”ne, daha net ifadeyle “parti genel başkanlarının onayı”na bağlı. Çünkü bu hükümlere göre, genel başkanların onayını almayan bir şahsın Cumhurbaşkanı adayı olabilmek için gerekli olan 20 milletvekilinin desteğini alması mümkün değil. Mesela, 20 AK Parti milletvekilinin Erdoğan’a rağmen ya da 20 CHP milletvekilinin Kılıçdaroğlu’na rağmen bir başkasını Cumhurbaşkanı adayı gösterebileceğine inanıyor musunuz?

Meseleye “ilkesel” baktığımızda, mesele Cumhurbaşkanı’nı “halkın seçmesi” ise, mesele “çoğulculuk”u sağlamak ise, işte bu kuralın değişmesi lazım. Halk sadece “seçen” değil, aynı zamanda “belirleyen” de olmalı. Cumhurbaşkanı adayı olabilmek için, yirmi milletvekilinin ya da “yüzde on” oy toplamını almış siyasal partilerin ortak teklifinin olmasına ilaveten, “belli sayıda seçmenin yazılı imza desteğini almış ve nitelikleri haiz” herhangi bir kişi de aday olabilmeli.

Örneğin, “sivil toplum kuruluşları” bir aday adına, ya da “bağımsız şahıslar” kendileri adına, “belirlenen sayıda seçmenin imzası”nı alacak bir organizasyon yaparak yeterli sayıda imzayı toplaması halinde, aday olabilmeli. Böylece, “halkın seçmesi” kuralına ilave edilecek “halkın belirlemesi” kuralı ile, Cumhurbaşkanlığı adaylığı parti genel başkanlarının inisiyatifine terkedilmekten kurtarılabilir.

Gelelim Cumhurbaşkanı olacak kişinin taşıması gereken hassasiyetlere...

Anayasa’ya göre, Cumhurbaşkanı olacak kişinin; kırk yaşını doldurmuş, yüksek öğrenim görmüş, askerlik hizmetini yapmış, kısıtlı veya kamu hizmetinden yasaklı olmayan, taksirli suçlar hariç toplam bir yıl veya daha fazla hapisle ağır hapis cezasına hüküm giymemiş, zimmet, ihtilâs, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlarla, kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma, terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymemiş olması şartları aranıyor.

Bir de, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra “Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına” yemin edecek.

Görüldüğü gibi, aday olacak kişide aranan şartlar arasında, mesela “yüz kızartıcı suçlar işlememek” gibi önemli ve gerekli nitelikler var. Ancak, seçildikten sonraki “yemin seansı” sıkıntılı. Zira bu ülkenin halkının “inanç, kimlik ve kişilik değerleri”ni yıkan, bu değerlere kaynaklık eden İslam’ı hem “toplumsal hayat”tan söküp atan, hem de “kurumsal ve hukuksal yapısıyla devlet”ten tard eden “Atatürk ilke ve inkılapları” ile “Laiklik”e bağlılık hassasiyeti, “toplum için yabancı ve zararlı bir haslet”tir. Bu bağlılığın mutluluğu, huzur ve güveni sağlamadığını artık anlamak gerek.

Cumhurbaşkanı olacak kişide aranacak en büyük hassasiyet; “toplumun inanç, kimlik ve kişilik değerleriyle barışık ve o değerleri taşıyor, o değerlere bağlı, o değerler çerçevesinde yaşıyor/çalışıyor olmak”tır. Vicdanında, kafasında ve icraatlarında “İlahi murakabe”yi hissetmeyen birinin, bu murakabeyi hisseden “cumhur”a başkanlık etmesi düşünülemez, düşünülmemeli.

Cumhurbaşkanı adayları, “rejimi toplumun inançlarına uygun hale getirme”yi en büyük görevleri bilme hassasiyetini taşımalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Faruk Köse Arşivi