Bakû'da ümid ve sevgi bayramı
29 Aralık Cumartesi günü öğleye doğru Bakû'da “Bibi Heybet” ziyaretgâhı denen mescid ve ziyaretgâha gittik. Bizi götüren, Bakû'da şimdilik yerleşen ve iş kuran Mustafa Demirhan kardeş idi. Yanımda benim gibi, konuşmalara katılmak üzere İstanbul'dan gelmiş Kadir (Akaras) Bey de vardı. Giderken, bu ziyaretgâhın “mevsuk” olup olmadığını düşünüyordum. Türbe'de defnedilmiş olan ve ziyaretine gittiğimiz Bibi'nin, Seyyide'nin; yedinci Ehl-i Beyt İmamı İmâm Musa-i Kâzım'ın kızlarından “Hakime Hanım” olduğu söylenmişti. Bu gidişimde satın aldığım: “Azerbaycan'da mükaedaes Ziyaretgâhlar” (Kamal Abdullayev, Bakı 2007) başlıklı Kitap'ta, hiçbir şüphe belirtilmeksizin, bu bilgi doğrulanıyordu. Kitap'ta ve kitabe'de bildirildiğine göre, 1934-1937 yıllarında bu ziyaretgâha dönemin komünist yönetimi tarafından dinamit konmuş ve ziyaretgâh “dağıdılmış”tı. Merhum Haydar Aliyev'in talimatıyla başlatılan onarım çalışmalarıyla burada şimdi güzel bir cami yükselmiş. Cami (mescid) bölmesinin yanında ziyaretgâh var. Kitabeyi okudum ve mescidin ve ziyaretgâhın etkileyici havasında, şüphelerimden kurtuldum. Komünist dönemden sonra buralarda İslâm yeniden canlansın diye, İmam-ı Kâzım'ın bazı kızlarının da buraya geldiklerini anladım. Şehre döndük ve Malatya-İstanbullu Gökhan Bey'in -sevmiyorum , fakat kullanmak zorundayım- “restorant”ına uğradık. (Aynı anlama gelen “imarethane”sine mi deseydim?) öğleden sonra da “Değerler” gazetesinin merkezinde “Basın Ahlâkı” konulu “söyleşi”ye katıldık. Akşam; Hyatt Regency otelinin salonunda, “yeni il”i kutlamaya hazırlanan Bakı'da, bir başka Bayram şerefine verilen bir konser vardı: Velâyet bayramı. Bundan önceki kısa gelişlerimde Bakû'nun bu yüzünü görememiştim: Bu konser bana Bibi'nin burada defnedilmiş olmasının hikmetini öğretti. İki saatten de biraz fazla sürmesine rağmen, davetiyeleri olmadığı halde çevrilmeyip salona alınan ve ayakta büyük bir coşku ve bayram sevinciyle el çırpan, oturabilenlerden de daha fazla coşkuyla, tekrarlanan dizeleri terennüm eden Bakûlu kız ve erkek gençlerin ve daha yaşlı olan kadınlı erkekli oturanların, bir bayram coşkusu içinde dinleyip tekrarladıkları bazı dizeleri Azizan'a da aktarıyorum: -Sene gurban olsun bu can Muhammed (S.A.) ! -Hayder-i kerrâr / Mahrem-i esrâr yâ Ali Movlâ! -Fâtime, Fâtime, ey peygaember balası! -Her iki Dünyâ'ya rehber yâ Muhammed, yâ Ali! -Es-selâm ey Şâh-i Merdân, es-selâm! Nûr-i îmân, nûr-i Kur'ân es-selâm- Şîr-i Hodâsan yâ Ali! / derde devâsan yâ Ali! -Lâ İlâhe illallah diyen diller vâr olsun! - Yeryüzü'nde ilahî Kur'an pâydâr olsun!
“Konser”; Azerbaycan Millî Marşıyla başladı. Bu gibi “ilâhiler” okunurken, vatan sevgisinin gerçeğinin îman”la bağdaştığını hissettik ve hiçbir itici “şovenizm” dizesi duymadık: -Mukaddes bu toprak diyarımızdır / İslâm'ın birliği şiârımızdır! Son parça da yine çok coşturucu bir beste ve güfte ile “terennüm” edildi. Güfteyi bütünüyle burada nakletmek isterdim. İlgar Bey'den istemişdim, ne var ki geç saatte biten “konser”den sonra İlgar Bey'in evinde yemeğe davetli idik, “şirin danışıhlarıyla” bana ve kendine bu vaadini unutturdu. Şimdi 30 Aralık Pazar sabahı otelde bu satırları yazarken hatırladım. Elime geçerse hiç değilse bazı “dize”leri yine Azizan'a nakletmek isterim.
Salonun önünde, şişirilmiş rengârenk balonlar ve konser sırasında bunların arasına dalmaktan kendilerini alamayan, bugün de onlar için bayram merasimi tertip edilmiş olan kızlı-erkekli “balaca uşakhlar, balalar” vardı. Konser sırasında ve konserden sonra, yukarıda da söylediğim gibi, Bibi Hakime'nin dokuzuncu milâdi yüzyıl başlarında buraya, Bakû'ya gelerek burada irtihal edişinin hikmet ve bereketini anladım: Bu yörede önce çarlık Rusyası, daha sonra da Sovyetler Rejimi hakim oldu. Bibi Hakime'nin ziyaretgâhı 1934 de dinamitlendi. Kur'an öğretilmesi Stalin döneminde ve daha sonra da uzun süre yasaklandı. Ne var ki Ehl-i Beyt'in temsil ettiği Sevgi Nuru söndürülemedi, 1990'dan sonra, baba ve anneleri islâmi eğitimden yoksun bırakılan, yirminci yüzyılın son çeyreğinin nesliyle, özellikle 1980li yılların sonlarında doğan “balalar”ı, tekrar bu Nûr'a özlem duydular ve 29 Aralık Cumartesi gecesi, sevgi=iman=ümid dizelerini birlikte terennüm etmek için salonu doldurdular. Bana da en mutlu gecelerimden birini yaşattılar.
Bugün, Bakû'dan der-Saadet'e doğru havalanmadan önce inşaallah İmam-i Kâzım'ın bir diğer kızı, Bibi Hakime'nin, Fatıma-i Ma'sûme'nin ve İmam-i Rıza'nın “bacısı” “Hanım Rahîme”yi Bakû-Nardaran'da ziyaret edeceğiz. 2008 yılı inşaallah Bakû'da “tecdid” ve “ihyâ” edilen ümidimin yılı olacak. Ey Azizan, 2008 yılı inşaallah insanlık için ümid yılı olsun ve ardarda bir altı-yedi yıl gitgide artan ve acıyla gölgelenmeyen özlemli ümîd yılları olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.