Bir facianın ardından
Her facia içimizi yangın yerine döndürür. Dudaklarımız duaya kilitlenir o anda. Yüreğimizin nabzı umut olarak atar. Belki duyduklarım, gördüklerim gerçek değil, kâbus dolu bir rüyadır sanısı öncelik alır düşüncemizde.Ya da öyle olmasını temenni ederiz, gerçeklerin acı yüzüyle doğrudan yüzleşinceye dek.
Her ölüm haberi bağrımızdan bir parça koparır, her kurtuluş haberi hayat nefesi verir solgunlaşmış ümidimize yeniden; ve ruhumuz bu “gel- git”ler arasında çırpınır durur, her anına yıllar doldurulmuş zaman karelerinde.
Her veda, her ayrılık bir burukluk, bir hicran yükler tanış yanımıza. Hatıralar sökün eder beynimizin en mahrem köşelerine kadar. Sonra çağrışımlar başlar sel sel olup üzerimize gelmeye. Ölüm burukluğu, kefen beyazlığı ve toprak kokusuyla buluşur muhayyilemizde. Kazma değmeden hazırlarız mezarlarını ölülerimizin. Gönüllerimiz onlara ebedi mahbes olmuştur çünkü. Güllerini gözyaşlarımızla sularız onların asla solmasınlar diye. Ağıt yakarız onlara ebet nağmeleriyle..
Her musibet bir ibret, bir uyarıcıdır, olaylara o gözle bakabilenler, aklını o yönde kullanmayı becerebilenler için. Eşya ve hadiseleri hikmet diliyle okumak gerekir. Varlık içinde, tesadüfe, rastlantıya yer yoktur. Küçük gibi görünen ayrıntılar bile, külli kaderin, ezeli mukadderatın mührünü taşıyor. İbret, bu hakikati görmenin, anlamanın ve anlamlandırmanın adıdır. Doğruya, gerçeğe ulaşmış bulunmanın en önemli işaretidir.
Allah Resulü, gökyüzünde ne zaman siyah bir bulut belirse,endişe duyar, hüzünle dolar, mahzunlaşır ve böylesi bir bulutun taşıdığı felaketle helak olunmuş kavmin düştüğü akıbetten ümmetini koruması için Rabbi’ne iltica eder, dua ile, niyaz ile yalvarır, yakarır..
İbret almak, görünenden görünmeye, bilinenden bilinmeyene intikali temin eden bir basiret işidir. Vakaların perde arkasını, sebepler zincirinin ilk halkasını keşfedebilme becerisidir. Bilginin fikre, fikrin gaye ve hikmete dönüşmesi sürecine fiili mutabakattır.
Soma’da, üç yüze yakın kardeşimizin vefatıyla ve yüzü aşkın kardeşimizin yaralanmasıyla sonuçlanan facianın içimizi yangın yerine çevirmesini konuşurken, meselenin ibret alma yanını da ihmal etmemek durumundayız. Ülkeyi milli yasa boğan bu olay hangi doğruların uyarıcısı ve hangi yanlışların hazin bilançosudur; bunu çok yönlü ve herkesin kendisine düşen sorumluluğu çerçevesinde düşünmek mecburiyetindeyiz.
Böylesi musibet zamanlarında sergilenen devlet- millet bütünleşmesi, musibetin ağırlığını hafifleten güzel bir tablo. Başta Başbakanımız olmak üzere bütün devlet yetkililerinin diğer programlarını iptal ederek Soma’ya koşmaları, olayları birinci elden takip ederek çareler üretmeleri, dünyası kararmış fert ve ailelere umut dolu ışık kaynağı olmaları ve bütün bunları yaparken de yaptıklarını başkaca gaye gütmeden asli vazifeleri olduğu şuuruyla yapmaları söz konusu tabloyu resmeden güzel çizgiler, güzel görüntüler.
Genel tabloyu çok etkilemese de, istismarcı zihniyetin, insanların acı ve ıstıraplarını bile nasıl politik malzeme olarak kullanma hevesinde olduklarını görmek gerçekten üzüntü verici. İnsanı, insanlığından utandıracak ölçekte sığ bu tür atraksiyonlara milletimizin prim vermemesi, millet kıvamında geldiğimiz noktayı anlamak bakımından gayet önemli.
Elbette her musibet, kazananı gibi kaybedeni de olacak bir sınama, bir imtihan vesilesi. Sabır, kazanmanın en garantili yolu. “Kadere iman eden kederden kurtulur” hakikatinin enginliğinde kendimize yer edinme bizler için gerçek teselli. Musibet öncesi tedbir almak vazife, sonrasında takdire teslimiyet vecibe. Her iki hal, her iki durum da duaya davetiye..
Bu vesile ile, Soma’daki faciada hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar, yakınlarına ve tüm milletimize sabırlar niyaz ediyorum. Milletçe başımız sağ olsun, ve Rabbimiz bizlere bir daha böylesi ve benzeri acılar yaşatmasın...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.