Soma’da Yusuf’un kanlı gömleği
Toplumları farklı etnik, dinî ve ideolojik kimliklerine rağmen bir araya getiren müşterek acıları vardır. O zamanlarda toplumun farklı katmanları ideolojik ihtilaflarını bir süreliğine erteleyerek güçlü bir dayanışma sergilerler. Huzur ve barış içerisinde beraber yaşama şuuru ve kararlılığı bunu elzem kılar.
Soma’da yaşanan facia böylesi bir acıdır aslında. Ancak, birileri bu acıdan da kutuplaşma üretme yarışına girdi. Yaşanan acılar üzerinden iktidarı yıpratarak iktidar planları yaptılar. Ne acıları gerektiği gibi paylaşabilmeye ne de olaya neden olan sorumlulardan hesap sorulabilmesine imkân tanımak istemediler.
Oysa müşterek acıya karşı ortak tavır sergilenmeliydi. Sonra da olayın sebepleri, ihmaller ve sorumlular hukuk çerçevesinde ele alınmalı, mutlaka hesap sorulmalıydı.
Toplumun kâhir ekseriyetini bundan tenzih ediyorum. Onlar her zamanki gibi derin sezgileriyle oyunu bozmayı bildiler. Buna dair Soma faciasından sonra yaşamış olduğum bir anekdotu paylaşmak istiyorum.
Metrobüsle eve dönüyorum. içerisi kalabalık. Elimde yurtdışından gönderilmiş bir dosya var, hızlıca göz gezdiriyorum.
Biraz arkalarda 25-30 yaşlarında bir hanım, yüksek sesle hükümet eleştirisi yapıyor. Soma faciasından duyulan acı ve ıstırabı kendisine zemin kılmış. Önce yakın arkadaş çevresiyle tartışıyor sandım. Hayır, direkt yolcuları muhatap almış..
Yüksek sesle üst perdeden sert hükümet eleştirileri yapıyor. Halkı duyarsız ve tepkisiz olmakla suçlayıp eğitimsiz olmakla da aşağılıyor. Siz sustuğunuz için bunlar oluyor, diyor. Özgürlüğümüzü elimizden aldılar, artık bıçak kemiğe dayandı, diyor..
Ne alakası varsa, Uğur Mumcu’nun katillerini soruyor. Çetin Emeç ve Bahriye Üçok’lardan günümüze sıçrıyor..
Ama ilginçtir o kadın öfke dolu kışkırtıcı eleştiriler ve kimi yerde hakaretler yapsa da kimse oralı olmuyor. Kimse oralı olmadığı için de daha fazla öfkeleniyor.
Önce acaba psikolojik sorunları mı var diye düşündüm. Ama hep Gezi perspektifinden ve bildik seçkinci bir uslûpla halkı aşağılamaya devam edince, bir provokasyon olacağını düşündüm. Zira bu tür ortamlarda toplum acısını yaşarken birileri de o acıyı araçsallaştırıp siyasi sonuçlar elde etmeye çalışır. Biz bu türden çok senaryo gördük çünkü..
En çok da, “Bizi kıskanıyorlar, çünkü biz eğitimliyiz” sözü dikkatimi çekti. Ama açığa düşmesi çok kısa sürdü.
Bir yabancı uyruklu yolcu ne olduğunu anlamadığı için kendisine dönüp, ingilizce bir soru sordu. “Ben ingilizce bilmiyorum” dediğinde ise, “Bizi kıskanıyorlar, çünkü biz eğitimliyiz” kibri bu cevapla tuz buz oldu.. Oysa bu gibilerin eğitimden anladığı şey çok öykündükleri Batı uygarlığını taklit etmektir.
Ama bütün kışkırtıcı ezberler ben inene kadar devam etti. Lâkin halk o kadını ciddiye almayarak ademe mahkûm etti. Yani, hiç yokmuş muamelesi yaptı. Bazen muhatap almayarak da oyunu bozabilirsiniz, bir kez daha bunu anladım.
Buna benzer kışkırtmaları haber sitelerinde de gördüm. “ikinci müftünün karısı skandalı!” başlığıyla verilmiş bir haber meselâ. Müftünün karısıyım diye kışkırtma amaçlı röportaj veren o malum kadının olayına atıf yapılmış.
BBC’nin Soma’da madenci yakını diye röportaj yapıp yayımladığı bu kadınlar; başlarına başörtüsü geçirip hükümete ve hükümete oy verenlere veryansın ediyorlar. Ancak o kadınların daha önce sendikaların organizasyonunda ve 1 Mayıs eylemlerinde halay başında oldukları başörtüsüz fotoğrafları ortaya çıktı.
Yine sosyal paylaşım sitelerinde madende öldü diye verilen sözde 15 yaşındaki çocuk işçinin sahte fotoğrafı!. Ölü sayısını saklamak için cesetleri yakıyorlar iddiaları..
Puslu havalarda Yusuf’un kanlı gömleğini getirenlere iki kez dikkat etmek gerekir. Halkın çoğunluğu bu şuurda olduğunu tekrar gösterdi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.