Soma’nın Sorumluları
Öncelikle Soma’da hayatını kaybeden işçi kardeşlerimize Allah’tan rahmet; yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum.
Olayla ilgili o kadar çok şey var ki yazılacak.
Nerden başlamalı bilemiyorum.
Hüzün ile öfkeyi biraraya yaşıyorum.
Hüzünlüyüm çünkü, değişen bir şey yok, gariban halen ikinci sınıf vatandaş bu ülkede!
Öfkeliyim çünkü, sömürü, istismar, ihmal, yüzsüzlük; ne ararsanız var.
Değerli okurlar,
Kader ve kazaya inanan insanlarız.
Lakin, kader ve ecel insanoğlunun ihmal ve sorumluluklarını ortadan kaldırır mı?
Soma’da bir dizi ihmal ve sorumsuzluk var.
Gerek devletin/hükümetin gerekse özel firmanın.
6 gündür yazıp çiziyoruz.
Bunlar bir bir sorgulanıp, işini düzgün yapmamış olan; sorumluluğunu yerine getirmemiş olan; o işçileri böylesi bir ortamda çalışmaya mahkum etmiş olanlar ortaya çıkarılıp, hesap sorulmalıdır.
Firmadan hükümet ve bürokrasiye kadar, ilgili tüm kurumlar hesap vermelidir.
Devletin olay sonrası üzerine düşeni yapıyor görüntüsü vermesi yetmez.
Enerji Bakanı’nın ilk saatlerden, aşağıdaki son işçiye ulaşıncaya kadar orada bulunup, ailelerle ilgilenmesi; kurtarma çalışmalarını takip etmesi yetmez.
İnanıyorum ki, hayatını kaybeden işçilerin geride bıraktığı garibanlar için herşey yapılacaktır, fakat yetmez.
Başbakan’ın bölgeye gitmesi yetmez.
Firma yetkililerinin gözaltına alınması yetmez.
Önemli olan ve asıl sorgulanması gereken, facia öncesi yani “düşük maliyet yüksek risk”in nasıl oluştuğu; bunda kimlerin sorumluluğu olduğudur.
Çünkü düşük maliyet, yüksek risk sonucu yaşanmıştır bu kaza.
Kimin için düşük maliyet: Firma patronu ve devlet/hükümet için.
Kimin için yüksek risk: Gariban işçiler için.
O 301 gariban işçiyi, 130 dolar ile 28 dolar arasındaki maliyet farkı aralığında kaybettik, değerli okurlar.
Firma patronunun olaydan çok önce övünerek verdiği rakamlara göre,
Bu ocağı devlet işletirken kömürün tonunu 130 dolara mal ediyordu.
Hükümet 2005’te yüzde karşılığı özele, Soma Holding A.Ş.’ye devretti ocağı.
Firma kömürün tonunu 28 dolara mal etmeye başladı.
Maliyet bu kadar nasıl düşürüldü?
***
Birincisi ve en önemlisi, ucuz iş gücü ile..
Gariban işçinin emeğinden, alın terinden çalındı, değerli okurlar.
Devlette iken 2500-3000 TL maaş alan işçiler, özelde günlük 40-50 TL yevmiyeye mahkum edildi.
***
İkincisi, işçiler normalin çok üzerinde çalıştırılarak..
Adeta köle gibi.
Başlarında çavuş, “hadi hadi” diye bastırıyor.
Zayıf mı kalıyorsun, işine son veriliyor.
Memlekette işsizden çok ne var. Biri gider biri gelir!
(Daha dün Zonguldak'ta madende çalışacak 115 işçi için, yaklaşık 4 bin kişi müracaat etti. Bu insanlar Soma faciası ortada iken, gözlerini kırpmadan bu riski alabiliyorlarsa, devlet utansın, hükümet utansın!)
657’ye mi tabi ki?
Çıkarmak da almak da çok kolay!
Bakın bir işçi neler anlatıyor:
“Bizim babalarımız da madenci olarak çalışıyordu. Ama onlar yeri geldiğinde kazmayı bırakıp, mühendislere ‘sen gir’ diyebiliyordu. Ama bu sistemde artık bu mümkün değil. Devletten çıkıp özele geçince herşey değişti.¨
***
Üçüncüsü, çalışma şartlarına, güvenliğine, gerekli teçhizatına yatırım yapılmayarak..
Gaz maskelerinden eldiven ve trafolarına kadar herşey sorunlu.
Ve büyük itiraf geldi: Yaşam odaları yoktu!
Düşünün, yerin dibindeler…
Karbonmonoksit sarmış her yeri.
Takacak doğru düzgün maskeleri, -olanlar da çok kısa bir süre faydalanabildi-, kaçıp sığınacak yaşam odaları da yoktu.
Öylece kaldılar.
Ölümü beklediler, yerin dibinde.
Örneğin bir galeride 14 kişilik bir grup, 5 metre karelik bir odaya sığınıp; oradaki oksijen tüplerinden sağladıkları temiz havayı sırayla içlerine çekerek, hayatta kalmaya çalıştılar.
Gelip kurtarırlar ümidindeydiler.
Fakat olmadı. Madene, o bölüme girilebildiğinde çok geçti.
14 işçinin cesediyle karşılaşıldı.
Sığındıkları yer “yaşam odası” olsa hayatta kalacaklardı büyük bir ihtimalle.
Risk altında olan gariban olunca, böyle oluyor.
İşveren de devlet de yeterli hassasiyeti göstermeyebiliyor!
Eminim ki, o patronun İstanbul’da diktiği 191 katlı akıllı binasında yok yoktur.
Zenginlere yönelik çünkü.
Onların canı da parası da tatlıdır!
Ve devletin denetçileri didik didik incelemiştir o binayı.
Şu eksik, şu tedbir yetersiz diye…
***
Dördüncüsü patron yalakası sendikacılarla…
Madende kaza riski yüksek, önlem, tedbir yok.
Çalışma şartları uygun değil, işçilere köle gibi davranılıyor.
Bu tablo karşısında orada örgütlü sendika(Türk İş’e bağlı Maden İş Sendikası) ne yapıyor?
İşçinin değil, patronun yanında.
Hakkını bırakın haykırmayı, azıcık dillendiren gariban işçiyi sahibine(patrona) ispiyonluyor, gereğini yapıp üzerini örtmesi için.
***
Değerli okurlar,
Gezizekalıların, paralelcilerin hainliklerinde iktidarın yanında durmuş olmamız, Soma’da Hükümet’e toz kondurmayacağız anlamına gelmez.
Allah'tan korkarım. Vicdanım sızlar..
Soma’da en büyük ihmal devletindir, devleti yönetenlerindir.
Şöyle ki,
Firma Soma’da kömürün ton maliyetini 130 dolardan, 28 dolara çalarak, sorumluluklarını yerine getirmeyerek düşürürken, devlet/hükümet ne yaptı?
Sorgulanması gereken en önemli noktalardan biridir bu.
Üzülerek söylüyorum, adeta teşvik etti.
Hükümetin ihtiyaç sahiplerine bedava kömür dağıtması evet sosyal devletin gereğidir; alkışlanması gereken bir hizmettir.
Ancak bu hizmet, kömürün maliyetini ordan buradan çalarak düşürünce nelere mal olduğu/olabileceği ile birlikte düşünüldüğünde ortaya büyük bir çarpıklık çıkıyor.
Hak ettiği maaş verilmeyerek; canı riske atılarak çalıştırılan işçi eliyle ucuza mal edilen kömür, aynı o işçiler gibi gariban olan ihtiyaç sahiplerine bedava dağıtılıyor.
Oysa, gariban işçiye emeğinin, canı pahasına aldığı riskin karşılığı tam olarak verilse de, bedava kömür aynı oranda daha az dağıtılsa daha insani olmaz mı?
O gariban kömürünü kendisi almayı bilir.
Yeter ki cebinde alın terinin karşılığı olsun.
Bastırıp parayı, kombili eve çıkıp, kömür zahmetinden de kurtulabilir.
Yeter ki cebinde parası olsun.
***
Diyeceğim şu ki,
Taşeron sistemi bu tür facialara kapı aralıyor, acilen gözden geçirilmeli.
Özelleştirme ille olacaksa, işçilerin hakları ile çalışma şartları güvence altına alınmalı.
Bedava kömür dağıtımı üzerine düşünülmeli; kime ne kazandırıyor, kime ne kaybettiriyor, kafa yorulmalı.
Bu noktada önceliğimiz insan olmalı, “oy” değil.