Devlet İslamlaştı mı ki, cemaatlere gerek kalmadı?
Cemaatlerin, “gayri İslami devlet”i İslamlaştırma yolunda -yeterli olmasa da- önemli çalışmaları olduğunu biliyoruz. En azından “İslami duyarlılık”ın yaşamasını sağladılar. Ancak saygıdeğer bir büyüğümüz öyle bir laf etti ki, şaştım kaldım. Yazdıklarını okuyunca aklıma ilk gelen sual şu oldu:
“İslam mı değişti, yoksa Laik-Kemalist devlet mi İslamlaştı?”
Lâkin “yeni bir Peygamber” gelmeyeceğine ve “yeni bir Kur’an” inmeyeceğine göre; Kur’an ve Sünnet üzere kurulu İslam kıyamete kadar geçerli olacaktı; haliyle “İslam’ın değişmesi” mümkün değildi.
O halde, demek ki Laik-Kemalist devlet, İslamlaşmıştı!...
Acaba öyle mi? Buna geleceğiz. Ancak önce, sözünü ettiğim saygıdeğer büyüğümüzün yazdıklarına bir bakalım.
“Çok kesin ve net bir ifadeyle” diyor ki: “Türkiye gerçeği açısından bakıldığında, içinde pek çok statü ve hiyerarşik yapı barındıran cemaat olgusunun daha önce varlık gerekçesi kabul ettiği hiçbir olgunun bugün reel karşılığı yoktur.” Dikkat edin, “filancı cemaatin varlık gerekçesi kalmamıştır” demiyor. Bizatihi “cemaat olgusu”nun varlık gerekçesinin kalmadığını, artık cemaat olmanın hiçbir reel karşılığının bulunmadığını, “cemaat” olmaya gerek kalmadığını söylüyor. Böylece “cemaat olgusu”nu mezara gömüyor!
Peki, niçin böyle düşünüyor? “Çünkü” diyor ve devam ediyor: “Bu olgular artık millete ve devlete mal olmuştur.” Yani demek istiyor ki: “Artık millet ve devlet İslamlaşmıştır ve cemaat olmak için gerekçe alınan olgular millet ve devlet hayatında yerini bulmuştur. Bu nedenle, cemaat olmaya gerek yoktur.” İnanın, hüsn-ü zan etmek için ne kadar uğraştıysam da, kurduğu cümleden bundan başka bir anlam çıkaramadım.
Saygıdeğer büyüğümüz, “cemaat”in lüzumunu iptal ettikten, “cemaatin gerek şartlarını belirleyen olgular”ın devlet ve millet hayatında yerini bulduğunu ifade ettikten sonra, halen Cemaat yapılarının “yapay gerekçelerle” ayakta tutulmaya çalışıldığını savunuyor. Sonra diyor ki: “Bu yanlış gayretkeşlikten vazgeçilerek söz konusu cemaat yapılanmaları gerçek hüviyetiyle sivil toplum kuruluşlarına dönüştürülmeli.”
Gördüğünüz gibi, cemaatlerin, “Laik-Kemalist rejim”in kurallarına uygun “sivil toplum kuruluşları”na dönüşmesini önerip, “cemaatlerin feshi”ni öğütlüyor.
Hem de bunu, yazısına, “bizim kavgamız hak ile batılın ebedi kavgasıdır” diye çok güzel bir cümleyle başlamışken yazıyor.
Yazısında, belli bir cemaat hakkındaki kanaatleriyle ilgilenmiyorum; zira beni ilgilendiren asıl husus, “filancı cemaatin eleştirilmesi” değil, “cemaat olgusunun gereksizliğinin vurgulanması”dır.
Sanki devlet hâlâ “Kemalist ilke ve devrimler”in tasallutunda bulunmuyormuş gibi, sanki Devlet hâlâ “Laik” değilmiş gibi, sanki devlet hâlâ “İslam’a dair siyasi, sosyal, iktisadi, hukuki, idari ve benzeri bütün hükümleri ve nizamları hayattan uzaklaştırmış olarak varlığını sürdürmüyormuş da İslam egemenmiş gibi, “cemaat olgusu”nun reel karşılığının bulunmadığını yazması gerçekten dehşete düşürücü manzara arzediyor.
Şurası kesin: Ne rejim ve devlet İslamlaştı, ne de toplum kendini isnat ettiği İslam’ı biliyor ve yaşıyor. Yani “İslamlaşmak için cemaatleşmek” hâlâ büyük bir ihtiyaç ve görev.
Ancak saygıdeğer büyüğümüzün, “batıl ittifakının içinin boş” olduğunu bile bile, “Hak olan İslam’a göre” değil, “batıl olan İslam dışı unsurlara göre” yapılanmış devleti “bizim devletimiz” ifadesiyle benimsemeyi hangi “müslümanca duruş”a, hangi “hak-batıl mücadelesi”nin neresine sığdırdığını anlamak da imkânsız. Ya “Tağut” kavramı?...
Sanırım bu noktada sormak hakkımız: “Laik-Kemalist sistem”, acaba “bizim öncelikli düşmanımız elbette küfr-ü mutlaktır ve bu düşmanımızla barışık olmamız mümkün değildir” cümlesinin kapsamı dışında mı kalıyor?
Yazısında iyiye yorulabilecek tek ifade, son cümle. Diyor ki: “Topluca, meşrep ve meslekte değil ama maksatta birlikteliği temin edecek geniş yelpazeli bir “hareket”e geçilmelidir.”
İşte, bu cümledeki “geniş yelpazeli bir hareket” tanımlaması üzerinden gidersek, belki diğer ifadelerinin “maksadını aştığı”nı düşünebiliriz. Acaba şunu mu demek istedi: “Mevcut küçük küçük, bölük-pörçük cemaat yapılarına son verip, tümünü tek bir maksada doğru yürüyen bir “hareket” çatısı altında birleştirelim ve müslümanların vahdetini sağlayalım.” Eğer bunu demişse, o zaman “cemaat olgusuna gerek kalmadığı”na dair ifadelerini nereye koyacağız?
O saygıdeğer büyüğümüz meseleyi bir de bu açıdan izah etse de gerçek maksadını anlasak. Zira biliyoruz ki, İslami manada, İslam’ı hayata hakim kılmak için var olması gereken “cemaat”e, ancak toplum ve devlet hayatı İslam’a göre biçimlendiğinde lüzum kalmaz.
Öyle değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.