Siz hepiniz neyin peşindesiniz?
El birliği içinde, bir daha çıkmanın neredeyse imkânsız olduğu bir “batak”a doğru koşar adım gidiyoruz. Çok farklı kesimler, ülke için çizilen “kirli manzara”ya, toplum için belirlenen “felakete sürükleyen rota”ya katkıda bulunuyor. Birbiriyle alâkasız gibi duran farklı gelişmeler, bu ülke ve bu toplum üzerindeki etkileri sebebiyle, nihayetinde hiç de “hayrımıza olmayan bir strateji”ye hizmet ediyor.
“Küresel oyun kurucular” işlerini yaparlarken, birileri onların “dünyayı yeniden biçimlendirme”de ülkemiz ve toplumumuz için lâyık gördüklerinin gerçekleşmesine hizmet edecek her türlü oyuna geliyorsa bu, ciddi bir “iç muhasebe” yapmanın zamanı gelmiş demektir.
Ne demek istediğimi, Güneydoğu kapsamında farklı birkaç gelişmeyi irtibatlandırarak örneklendireyim.
“Mavi Marmara” olayını biliyorsunuz. Uluslararası sularda 10 Türk vatandaşının İsrail tarafından öldürülmesine dair davanın sonucunda İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi, dört İsrailli üst yetkili hakkında yakalama ve tutuklama kararı aldı; haklarında “kırmızı bülten” çıkarılarak durum “İnterpol”e iletilecek.
Kendi ülkesinin ve insanının hakları için verilen bu karar karşısında “İsrail muhibleri”nin karşı taarruza geçtiklerini, hatta iyice azıttıklarını görüyoruz. “Şirazeyi şaşıranlar”dan biri de Sözcü yazarı Emin Çölaşan. Mahkemenin kararını eleştirdiği yazısının başlarında bakın neler diyor:
“Varsayalım böyle bir gemi “Güneydoğu’da TC tarafından ezilen, sömürülen, köyleri boşaltılan, işgal altında tutulan Kürtler(!)” için bir yerlerden yola çıkarılmıştı. Gemi “Yardım malzemesini” götürme bahanesiyle ve bütün dünyada Türkiye aleyhine bir propaganda yaratmak amacıyla birileri tarafından İskenderun Limanı’na gönderilmişti. Türkiye bu durumda ne yapardı? ....Elbette o propaganda gemisini zor kullanarak durdurur ve limanlarına yaklaşmasına izin vermezdi.”
Gördünüz mü yaptığını? Hani Siyonistler Filistin’de, Gazze’de işgalci ya... Üstelik Gazze uluslararası hukuka göre İsrail toprağı falan da değil, ayrı bir ülke ya... İsrail, Filistin halkını muhasara altına almış, açlığa mahkûm etmiş ya... Bunu aynen alıp Türkiye’ye uyarlıyor, densiz! Güneydoğu’yu Türkiye’nin işgali altındaki ayrı bir bölge/ülke olarak varsayıyor ve İskenderun limanının Türkiye’ye ait olması örneğinden yola çıkarak, İsrail’e, uluslararası sularda başka bir ülkenin gemisine saldırma hakkı tanıyor! Şimdi bu herif “vatansever” oluyor, İsrail zulmüne karşı çıkan Davutoğlu ve Tayyip “hain(!)”, öyle mi?
Emin Çölaşan gibi densizler Güneydoğu’yu Türkiye’nin işgali altında görürse, PKK teröristleri de tutup bölgede fiili bağımsızlık ilan eder, bölgenin yönetimini üstlenmeye ve işleyişte kendi plânlamalarını yapmaya kalkışırlar. Devletin oraya “Kalekol” yapmasına falan karşı çıkıp açıkça savaşırlar. Kırsalda zaten hakimiyetlerini kurmuşlardır, şimdi yolları keserler, arazi hakimiyetini ellerine geçirirler de, Batı’da en küçük bir eylemde “aslan” kesilen güvenlik güçleri, “teröristi onore etmekten başka bir işe yaramayan barış süreci” zarar görmesin diye, bölgenin asayişini PKK’ya teslim eder.
Bu arada PKK ise, bir yandan “bölgedeki uyuşturucu tarlaları”nın hasadını güvenli biçimde yapıp nakliyesini sağlarken, bir yandan da PKK otoritesini tanımayan “bölgenin duyarlı müslümanları”na saldırarak, “müslüman Kürt halkı”nı kitlesel olarak terörize etmenin yollarını açar.
Hal böyleyken, açıkça PKK sözcülüğünü yapan BDP Başkanı, çıkıp Başbakan’a meydan okur; muhatap olarak Teröristbaşı Öcalan’ı gösterir ve “Sen B, C Plânı neymiş görürsün” türünden tehditler savurur.
Bunu yapar, çünkü Devletin Şırnak Valisi kameraların karşısına geçmiş, onbinlerce insanın canına, yüzmilyarlarca maddi kayba ve “geri dönülmesi imkânsız bir ayrışma”ya varan “terör eylemlerinin elebaşısı” olan Teröristbaşı Öcalan’ı Başbakan ile aynı cümle içinde ve “aynı işin iki önemli paydaşı”ymış gibi sunarak; “Çözüm sürecini bu aşamaya getiren Başbakanımız Tayyip Erdoğan’a ve bu konuda ciddi gayretleri olan Abdullah Öcalan’ı takdirle karşıladığımı belirtmek istiyorum” demiştir. Devletin valisi böyle diyerek Teröristbaşını “cici” gösterirse, PKK neler yapmaz ki?
Elbette “kırsalı ve yerel yönetimleri zaten ele geçiren terör örgütü PKK”, yolları da keser, toplumsal yaşantıya da müdahale eder, otoritelerini tanımayan Hüda-Par gibi çevrelere saldırmaktan da geri durmaz, askere de saldırır, öğrencileri de kaçırır, her haltı da eder... Çünkü, el birliğiyle bunun zemini hazırlanmakta, buna meşruiyet kazandırılmaktadır.
Özelde ülkemiz ve toplumumuz, genelde ise İslam coğrafyası ve Ümmet-i Muhammed için işler iyiye gitmiyorken...
Siz hepiniz neyin peşindesiniz kuzum?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.