Başbakan Erdoğan’ın üslûbu
“One Minute” hadisesi, spontane gelişmiş plansız bir çıkış olsa da bir had bildirme hamlesi olarak tarihe geçti. Hani Başbakan Tayyip Erdoğan İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e ayar çekip, küstah devletin karizmasını çizmişti de İsrail neye uğradığını şaşırmıştı.
Bu olay Kudüs sevdalılarında sevince İsrail muhiplerinde öfkeye yol açsa da hadisenin muhtevası o zamanlar çok iyi anlaşılamamıştı. Bugün gelinen aşamada İsrail’e had bildirmenin Türkiye, bölge ve İsrail için bir dönüm noktası olduğu iyice ortaya çıkmış bulunmaktadır.
O günleri yurtdışında geçirdiğimden biliyorum, Müslüman dünya One Minute çıkışını heyecanla alkışlamış, Yeni Türkiye’yi ve liderini en kalbi selamlarla selamlamıştı.
İşte o hadiseden sonra Başbakan’ın üslûbu menfi olarak uluslararası ve yerel medyada sistemli bir şekilde ve dozajı artırılarak gündeme sokuldu. Nerede bir hükümet yahut Başbakan muhalifi varsa bu üslûp üzerinden onu itibarsızlaştırmayı denedi.
Başbakan çabuk sinirleniyormuş. Hakaret ediyormuş. Ağıza alınmayacak sözler ediyormuş. Diktatörmüş. Nefretin dilini kullanıyormuş. Bu kabilden iddialar tüm muhalif kesimlerden peş peşe sâdır oluyor. Meselenin derinliğine projektör tutulduğunda bu kampanyanın amacının Başbakan’ın üslûbuna ayar vermekten öte bir şey olduğu görülecektir.
Geçen Salı günü parti liderleri grup konuşmalarını yaptılar. MHP lideri Devlet Bahçeli canlı yayında çok sert ve kırıcı bir uslûpla Başbakan’a ağır sözler söyledi.
Arkasından CHP lideri de canlı yayında konuştu. O da Başbakan’a ağıza alınmayacak sözler söyledi. “Diktatör bozuntusu” dedi meselâ, sıradan bir eleştiri gibi. Grupta bir alkış.. Başbakan’a ne kadar hakaret etse alkış da o kadar kesifleşiyor.
Tabiî, kimse muhalif parti liderlerinin uslûp problemini gündeme getirmeyecek. Onlara bütün Türkiye’yi kucaklamaları gerektiğini, halkın yarısının oyunu almış bir başbakana en azından seçmenlerinin hatırına hakaret etmemeleri gerektiğini hatırlatmayacak.
Onlar halkı kutuplaştırsalar da bundan sorumlu sadece Başbakan gösterilecek. CHP, MHP, BDP, liberal ve sol cenah, Hizmet yazarları hep Başbakan’ın otoriter, diktatör kişiliğinden, tek adamlığından ve “nefret söylemi” kullanmasından dem vuracaklar..
Öyle ki, muhafazakâr camianın meşhur psikiyatristi Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ı CNN-Türk’e çıkartıp Başbakan’ın hem üslûbunu hem de psikolojisini mahkum ettirdiler.
İçte ve dışta farklı etnik, dini, siyasi, ideolojik yapılar, güç merkezleri icraatları üzerinden değil hep üslûbu üzerinden Başbakan’ı hedef alıp şeytanlaştırmaya çalışıyorsa, bu bir tesadüf olamaz.
Bir taraftan One Minute çıkışını yapan liderin aslında sorunlu bir kişilik olduğunu tescil etmeye diğer taraftan da halkı kamplara böldüğü için ülkeyi yönetemeyeceğini ve dolayısıyla Cumhurbaşkanı seçilmemesi gerektiğini göstermeye çalışıyorlar.
Güçlü ve derin bazı mihrakların Başbakan’ın kişiliğini, psikolojisini, davranış reflekslerini iyi çalıştığını görmek gerek. Hangi söze, hangi provokatif eyleme nasıl tepki vereceğini iyi hesaplamışlar. Bu yüzden de farklı ortamlarda farklı kişiler üzerinden Başbakan’ı hem jest ve mimikleriyle hem de sözleriyle sinirleri bozulmuş, yorgun, tahammülsüz, dilinin kantarını yitirmiş birisi olarak göstermeye çalışıyorlar.
Başbakan’ın davranış kodlarının haritasını iyi tesbit ettiklerinden, onun sinir uçlarına mütemadiyen dokunarak ortaya çıkan tepkiler üzerinden agresif birisi olduğu algısını oluşturmaya devam edecekler.
Bu tarz provokasyonlar Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştıkça artacak. Yakın çevresine ve danışmanlarına da bu hususta büyük görevler düşüyor. Bu oyunu onların bekledikleri ânlık üslûbun dışında ve fakat “dik durarak ama dikleşmeden” bir duruş boşa çıkarabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.