Birlik ve beraberlik için kıble ayarı
Müslümanların “bir ve beraber olma”ları için halimize dair yapmamız gereken “iç muhasebe”nin ve “iç ayıkla(n)ma”nın önemine dünkü yazıda dikkat çekmiştim.
Bu kapsamda, “Ümmetin parçalanması için gayret edenlere karşı dik durma”nın önemi inkâr edilemez. Bunu yapabilmek için ise, öncelikle müslümanlar olarak kendi içimizde yaşadığımız “iç çatışmalar”ın giderilmesi bakımından, “iç muhasebe” ve “iç ayıkla(n)ma”ya ilaveten, “iç arınma”ya gidilmesi gerektiği malûmunuz. Bunu sağlayacak yol ise, İslam’ın öngördüğü “tahkim müessesesi”dir.
Bütün bunlarla beraber, müslümanların birlik ve beraberliği için olmazsa olmaz nitelikte bir “ön/ilk adım” daha var: “Kıble ayarı...” Çünkü esas sorun, “inançta aynı kıble”ye yönelen müslümanların, “amelde farklı farklı ve birbirine zıt istikametlerde kıbleler”e doğru yol tutmuş olmalarıdır. Bu yüzden öncelikle yapılması gerekenin, “kıble ayarları”nın düzeltilerek “Kâbe kiriterleri”ne işlerlik kazandırılması olduğunu düşünüyorum.
Çok “farklı düşünceler”e sahip olabiliriz. Birbirine tamamen “zıt çalışma yolları”nı tutmuş olabiliriz. “Anlayışlar”ımız farklı, “hayata bakış açıları”mız ayrı, “çevreyi ve olup bitenleri okuma ve değerlendirme biçimi”miz birbirinin çok aksine olabilir. Ama işte bizden başka müslüman yok. Ben, sen, o; biz, siz, onlar... Hepimiz bu kadarız ve böyleyiz işte.
O halde, birlik ve beraberlik için “yüzde yüz uyumlaşma”yı, “büyük oranda anlaşma”yı, “her şeyimizle veya çok şeyimizle aynılaşma”yı, “her hususta ya da çok hususta aynı kalıpta bulunma”yı beklememeliyiz. Asgari müşterekler yetmeli bir araya gelmek için. Ya da, sadece kim kiminle hangi hususta anlaşabiliyorsa, o alanda işbirliği yaparak ünsiyeti güçlendirip, muhabbeti geliştirebilir ve zaman içinde uyumlaşmayı azamiye çıkarabiliriz.
Yeryüzünde ne kadar müslüman varsa, mutlaka ve mutlaka hepsinin yüzde yüz aynı olan “asgari müşterek nokta”sı elbette vardır. “Kelime-i Tevhid” gibi, “Kıble-Kâbe” gibi daha pek çok müşterek nokta bulunabilir. İşte, sadece bu “müşterekler” hatırına, bu müşterekler kadar çalışma için bir araya gelinerek, “vahdet” ve “birlik-beraberlik” için ilk adımlar atılabilir.
Yine, tüm müslümanlar arasındaki müştereklerden daha çoğu, farklı toplumlar, gruplar, kümeler, ekoller, cemaatler vs. arasında görülebilir. Bazı gruplar bazı gruplarla aralarında daha çok sayıda müşterek nokta bulabilir. O halde, kim, kiminle ne kadar “müşterek”i varsa, o kadarıyla, sadece müştereklerde birlikte hareket etmeye başlamalı. Kiminle ne kadar anlaşabiliyorsak, sadece anlaştığımız kadarıyla ve o hususlarda bir araya gelelim, ayrı düştüğümüz hususlarda ise birbirimize yapıcı eleştirimizi sunsak da, hiç değilse çatışmamayı ilke edinelim. Her fırsatta ortak bir çalışma yapalım, ortak çalışmalar için fırsat arayıp üretelim.
Göreceksiniz, zaman içinde farklı gruplar birbirini tanıdıkça, müştereklerde ortak ve birlikte hareket ettikçe, aralarındaki “ayrılık noktaları” kalkmaya, mesafeler kapanmaya, anlaşmazlıklar giderilmeye, farklılıklar aynılaşmaya veya sorun olmaktan çıkmaya, böylece birbirlerine daha çok yakınlaşmaya, zamanla da tüm müslümanlar arasındaki müştereklerin sayısı ve niteliği çoğalmaya başlayacaktır.
Bütün bunlar için, sadece bir tek ayarlama yeterlidir: Kıble ayarı...
Kıble ayarı için öyle çok fazla, çok çetrefilli ilkelere ve kriterlere gerek yok. Eğer müslümanın kıblesi Kâbe ise -ki öyle-, Kâbe’nin zahiri vasıfları neyse, bunlar aramızda müşterek noktalar ve birleşme kriterleri olmaya kafi gelecektir. Birbirinden çok çok farklı müslümanların sadece Kâbe’nin etrafında birbirine gösterdiği sabır ve tahammül yerelleştirilebilse, bu bile bir ve beraber olmanın kapılarını açmaya yetecektir.
“Yönümüz Kâbe ise, yolumuz da Kâbe’ye varmalı” bilincinden başkası müslümanları bir araya getiremez. Eğer içinde bulunduğumuz ve tüm dünyayı müslümanlar için bir zulümhaneye çeviren karanlıklardan ve zulümattan kurtulmak istiyorsak, Kıble ayarlarımızı mutlaka düzeltmeli, bizi amelde başka başka kıblelere yönlendiren her ne varsa onları terk etmeliyiz. Çünkü yönümüz de Kâbe, yolumuz da Kâbe olmaktan öteye doğru bir yön ve yol, bizi birbirimize yaklaştıramaz.
Zira Kâbe, hayatı “Allah merkezli bir kulluk”la yaşamayı sağlayacak tek kıbledir. O halde müslümanlar, aralarında birlik ve beraberliği sağlamak için, kıblesini inançta, söylemde ve amelde Kâbe’ye yönlendirmeli. Kıble ayarını öyle yapmalı ki, “Kulluk”u “Tevhid”de arayan, “Güvenlik”i “Kardeşlik”te bulan, “Özgürlük”e “Direniş”le varan, “Eşitlik”i “Sadelik”le sağlayan Kâbe’den başka tüm yönelişlerin ağırlığı, zaman içinde dökülüversin omuzlarımızdan.
Bir ve beraber olalım. Dünyada müslüman kanının akmasını ancak böyle durdurabiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.