Kısa vadede çözüm yok
Filistin meselesini dünden bugüne ele alıp analizler yapmak kolay. Bunun meseleyi anlamaya yardımı olsa da maalesef hızlı ve kesin bir çözüm üretmeye faydası olmuyor. Bu yüzden insanlar salt tahlil yapılmasından bıkmış usanmış olduklarından “çözüm” istiyorlar.
Evvelemirde şunu kabul etmek lâzım; Filistin meselesi öyle kısa sürede hak ve hukuka uygun çözülebilecek bir mesele değildir. Kördüğüme dönüşmüş bu meselenin halledilebilmesi için meselenin taraflarının çözüm istemesi gerekir.
Ancak İsrail kesinlikle çözümden yana değil. Zaman zaman söylem üstünlüğünü ele geçirmek, vakada icra ettiği zulümleri perdeleyebilmek ve yerlerde sürünen imajını kurtarmak adına; “barış”, “ateşkes”, “normalleşme” türünden laflar etse de asla samimi değil.
Çünkü İsrail, zamana yayarak yeni yerleşimler inşa etmek taktikleriyle Filistin topraklarını adım adım eritmeyi planlamış. 50 yıl, 25 yıl, 15 yıl önceki Filistin haritalarını elinize alıp bir karşılaştırma yapın, söylediklerimin ne manaya geldiğini çok net göreceksiniz.
Barış için elzem olan işgal edilmiş topraklardan çekilmeyi bir tarafa bırakın, Gazze’yi bile yeniden işgal etmenin planlarını yapıyor.
Filistin meselesi kısa vadede çözülmez dedik, zira global Yahudi lobileri çok güçlü. Global Yahudi sermayesininin kontrol ettiği medya büyük kitleleri yönlendirecek güçte. Yahudi lobilerin ABD ve AB ülkelerindeki etkinlik gücü de malum. Küresel sistem maalesef haklıdan yana da değil. Silah ve ekonomi dengeleri de Müslümanların aleyhine..
Müslüman ülkelerin yöneticilerine gelince, birkaçını saymazsak İsrail’i karşılarına alacak tiynette değiller. Özellikle de Arap yöneticiler, Filistinlilerin acılarını kendi iktidarlarını meşrulaştırmanın bir aracı olarak kullanıp duruyorlar.
Müslüman ülke yöneticileriyle halklarını karşı karşıya getiren birçok mesele vardır. Filistin meselesi bu bağlamda belki de en önde gelen meseledir. İsrail’in çözüm diye dayattığı şey de teslim olun manasına gelir. Hâl böyle iken, kısa sürede gerçekleştirilecek bir çözüm yolu göstermek mümkün gözükmüyor.
Filistin davasını destekleyen Müslümanlar ne yapıyor?
Siyonist İsrail mutad olduğu üzere katliamlarını yaptığında onlar da bir şeyler yapabilmek adına nümayişler, kermesler tertip eder, elde edilen hâsılayı Filistinli kardeşlerimize gönderir ve yalnız olmadıkları mesajını vermeye çalışırlar.
Doğrusu bu duyarlılığı önemsemekle beraber asıl yapılması gereken bu mu diye de kendi kendime soruyorum.
Acaba diyorum, vicdanımızı rahatsız eden ve adalet duygularımızı yaralayan olaylar karşısında içimizdeki isyanı mı bastırıyoruz? Böyle yapınca, biz elimizden geleni yaptık duygusuyla psikolojik bir tatmine ulaşıp rehâvete mi kapılıyoruz?
Birçok Müslüman ülkesini gezdim. Birçok Müslüman ülkesi halkıyla beraber oldum. Hiçbir davanın Filistin meselesi gibi Ümmeti birleştirdiğini görmedim. Bazen Rohingya’da olduğu gibi farklı coğrafyalarda Filistin’de yaşananları aşan acılar da yaşanmıyor değil. Her şeye rağmen Filistin davası hep öncelikli dava olmaktadır.
Çünkü Filistin davası aynı zamanda Mescid-i Aksâ davasıdır. Sâbit değerimiz, kutsal mabedimizin davası... Burası özgürlüğüne kavuşmadan İslâm toprakları özgürlüğüne kavuşmuş sayılmaz.
Peki ne yapmalı? Mücadeleye devam etmekten başka bir yol yok. Mescid-i Aksâ daha önce de işgal altında kaldı, hem de 90 sene.. Ama Müslümanlar yılmadılar, bedel ödediler ama başardılar.
Bu dava etrafında Müslümanlar ve vicdanlı insanlar arasında duyarlılık oluşturulmalı ve mütemadiyen dayanışma sergilenmelidir. Kısa sürede kesin çözüm beklememek ve mücadelenin uzun soluklu olduğunu bilmek ve yol azığını ona göre hazırlamak gerekir.
Uzun soluklu stratejiler, taktikler, kalıcı ve sürekli eylem birlikteliğinin yolları bulunmalıdır. Mavi Marmara ve bu zeminde verilen hukuk mücadelesi dediklerimize bir örnektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.