Tarihin nabzını tutmak
Lafı dolandırmaya gerek yok.
Kısa yazacağım.
Yaşadığımız günler, sıradan günler değildir. Günlük politika körlüğüyle geçirilecek günler hiç değildir.
Birkaç yazıdır söylüyorum; 10 Ağustos seçimleri, hem cumhuriyet tarihinin hem de Türk tarihinin en önemli seçimidir. Türk devlet başkanı ilk defa “karabudun” tarafından seçiliyor. Ne silah dayatması var 12 Eylül’deki gibi ne de meclis oyunları!...
Doğrudan halk oyuyla devlet başkanı seçilmesi, Türkler açısından tarihin akışını değiştirecek bir olgudur fakat kamuoyu, günlük basit siyaset şehvetiyle bu önemli olgunun farkında bile değil. Demek ki tarihî dönemlerde yaşanan köklü değişiklikler de günlük politikalara kurban edilerek, değişimin nabzını tutmak ıskalanmış. Bugünlerde yaşanan da aynı ıskalama. Toplumun en çok konuştuğu, (Sanki Tayyip beyin kazanacağı apâşikar belli değilmiş gibi) “Kim kazanacak? Tayyip bey mi Ekmeleddin bey mi?” hengâmesinde, tarihin yön değiştirdiğinin kimse farkında değil.
Bu pazar yapılacak cumhurbaşkanı seçimiyle, Türk tarihi yön değiştirirken, işin farkında ve bilincinde olanlar için, “tarihin nabzını tutmak” olgusu yaşanacak. Böyle bir fırsat belki bin yıl sonra yaşanacak. Türkler açısından bundan önceki en büyük değişim, 1200 yıl önce yaşanan “İslam medeniyeti dairesine girmek” idi. Son ve kemâle ermiş din ile müşerref olan Türkler için, yeni dinleri, bütün sosyal değişimlerinin merkezi olmuş, toplum, kültür adına ne ürettiyse yeni beslenme kaynağı İslamiyet olmuştu. Bana “Hangi zamanda yaşamak istersin?” diye sorsanız “1200 yıl önceki geçiş dönemi” derdim ve o zamanki değişimin nabzını tutar ve bundan çok büyük bir haz alırdım.
Yaşamak istediğim ikinci dönem için de “Tam da bu dönem!...” derdim.
Toplumsal arka planı olmayan partizan cumhuriyetin sona erip “karabudun” tarafından seçilen devlet başkanının yöneteceği bir Türkiye için yaklaşık 40 yıldır mücadele ediyorduk. İşte şimdi mücadelemiz sonuç veriyor ve Türkiye’de demokrasi ve cumhuriyet, olması gereken şekilde yeniden biçimleniyor. Bundan sonra seçkinlerin cumhuriyeti değil, cumhurun doğrudan ve demokratist cumhuriyet dönemi başlıyor. Yani artık “satılık irade” dönemi değil, “doğrudan karar” dönemi başlıyor. Kısacası, tabanda ne varsa, devletin zirvesinde de aynı zihniyet oluyor.
Yeni dönem, yani cumhurun kaderine doğrudan el koyduğu dönem, Türkiye’nin tarihî rolünün ilk adımıdır. Boynu bükük, içine kapalı, korkak Türkiye değil, başı dik, Ortadoğu’da ve dünyada etkisi artmış ve gittikçe artan bir Türkiye....
Pazar günü oyumu bu düşüncelerle kullanacağım; tarihin nabzını tuttuğumun bilincinde olacağım ve bundan dolayı büyük biz haz yaşayacağım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.