Müslüman coğrafyaları doğum veya ölüm çırp
‘İslâm coğrafyası’ deyimi bana ters geliyor.. Çünkü, İslâm belli bir coğrafyaya, belli bir mekân ve zaman dilimine aid değil, cihanşumûl bir din.. ‘El Garb’u lenâ, ve-ş’Şarq’u lenâ.. (Batı da bizimdir, Doğu da..) Çünkü bütün mekânlar ve cihetler Allah’u Tealâ’nındır..
Onun için ‘müslüman coğrafyaları’ndan bahsetmek herhalde daha doğru.. Müslümanların yoğunluklu olarak yaşadığı coğrafyalara ‘müslüman coğrafyası’ veya ‘müslüman bölgeleri’ demenin daha doğru olacağını düşünüyorum..
O müslüman coğrafyalarındakiler ne kadar müslümandır? O, ayrı bir konu ve iç mes’elemiz..
Orta Asya’da, öyle yerler var ki, namazdan-niyazdan, guslden bile habersiz insanlar, ‘bismillah’ demeden içki içmezler ve onlar da kendilerini nihaî tahlilde müslüman olarak nitelerler.. Keza, ‘İslâm Devleti’ diye anılan nice ülkeler de var ki, onların yanlışlıkları da adetâ, taşıdıkları isim dolayısiyle İslâm’a nisbet ediliyor.. Bu gibi devletlere, ‘müslüman devleti’ demenin yerinde olduğunu düşünüyorum.. Çünkü, bu durumda birtakım yanlışlar olursa, o yanlışlar ve hatalar İslâm’a değil, müslümanlara nisbet edilir.. İslâm hatasızdır, noksansızdır; noksanlık ve hatalar bizim müslümanlığımızdadır..
Eski dünyada, Endonezya’dan taa Afrika’nın Batı sahillerine, Atlas Okyanusu kıyılarına kadar uzanan topraklar, genelde ‘müslüman coğrafyası’ olarak biliniyor.
Ama, Güney Afrika’da da müslüman bölgeleri var, Güney Amerika’da da (Surinam veya Togo gibi ülkelerde de) yüzde 25’leri bulan ‘müslüman bölgeleri’ bulunuyor.. Birleşik Amerika ve Kanada’da da, giderek artan bir ‘müslüman kolonisi’ var.. Ve bunlar henüz yüzde 1-2 civarındaysa da, yine de 5 milyona yakın bir topluluk teşkil ediyorlar. B. Avrupa’da İngiltere, Fransa, Almanya, Belçika, Hollanda, Danimarka, İsviçre, Avusturya ve İskandinav ülkelerinde de, milyonlarca müslüman yaşıyor.. Balkanlar zâten eski vatan..
Asırlarca pek ilgilenmediğimiz, kendi halinde gelişmişcesine bir tablo sunan Kafkaslar ve hele Orta Asya’daki müslümanlar.. 40-50 milyonu buluyor.. Çin’de, 1 milyar 300 milyonluk dev nüfus içinde küçücük kalsa da, yaklaşık 40-50 milyonu bulduğu bildirilen Doğu Türkistan ve Çin kavminden müslümanlar..
Aynı şekilde, Hindistan’da bir milyar nüfus içinde ancak yüzde 20 kadar bir küçük grup teşkil eden, ama, 180-200 milyonu bulan dev bir müslüman kitle bulunuyor.. Ve keza, Sovyetler’in dağılmasından sonraki onca ayrılmalara rağmen, Rusya içinde de, en azından 25-30 milyonu bulan bir müslüman kitle..
Yani, herhangi bir coğrafya ile sınırlı değil, müslümanlar ve İslâm.. İslâm’ın sınırları coğrafyalarla değil, kalblerdeki hâkimiyet sınırlarıyla belirleniyor.. Ve amma, bugün bütün bu müslüman ülke ve bölgelerinin hemen her yanında derin sosyal sancılar da yaşanıyor.
1920’lerde, Batı Anadolu’daki savaşı izlemek için Amerikan gazeteleri adına muhabir olarak Ankara’da bulunan iki yabancı gazeteciden birisi, bir Hind müslümanıdır.. Bu muhabir, bizim askerlerimiz için, ‘askerlerimiz’ deyince, meslekdaşı şaşırır; ‘Bu nasıl bir benimseme?’ diye.. Halbuki, İslâm’ın sınırlarının kalblerden geçtiği düşünülünce, bu, gaayet tabiîdir..
Amma, biz müslümanlar sahib olduğumuz bu cihanşumûl gücü kullanamıyoruz..
Ve daha acısı, Cezayir’den taa Endonezya’ya kadar uzanan eski dünyanın nice ‘müslüman ülkeleri’nde patlamaların ardı arkası kesilmiyor.. Daha geçen hafta Cezayir’de iki-üç gün arka arkaya meydana gelen patlamalarda, 70’den fazla insan öldü.. Oradan Mısır, Lübnan, Filistin, Irak, Türkiye, İran, Afganistan, Pakistan ve Endonezya’ya doğru uzandığımızda.. Hele de Irak, Afganistan ve Pakistan’da.. Hemen her gün, birkaç patlama ve ölenlerin değil, patlamaların çetelesini tutmanın bile zor olduğu bir durum..
Ve bu patlayıcılar -ki çoğu, tahrib gücü yüksek ‘C4 plastik patlayıcıları’- emperyalist dünyada imâl edilip, bu müslüman coğrafyalarına hattâ bazen marul fiyatına sürülüyor..
Bu durumda, sorulması gereken hususlardan birisi de herhalde şu olmalıdır: ‘Bu ülkeler korkunç bir yoksulluk sarmalındayken, o patlayıcıları nasıl elde ediyorlar?’
* TERÖR HİÇBİR YERDE OLMASIN DA, BU PATLAYICILARI KİM YAPIYOR?
Tamam, başka yerlerde de patlamasın; ama; Madrid’de, Londra’da, İstanbul’da bir patlama meydana gelince, o terör eylemlerini yıllarca unutmayan ve hattâ doğru dürüst bir mantıkî bağ ve delil gösteremeden, bu eylemleri İslâm’a ve müslümanlar’a nisbet ederek, ‘terör saldırıları’ diye kamuoyunda bir ‘sosyal şizofreni’ ve hattâ ‘paranoia’ oluşturmaya çalışan emperyalist güç odakları, ‘müslüman coğrafyaları’ndaki bu ardı arkası kesilmeyen patlamalardaki sorumluluklarını niye hatırlamıyorlar ve biz bunu onlara niye sormuyoruz?
‘Müslüman coğrafyası’ndaki iç ihtilafları, sürtüşmeleri böylesine tahrik eden iç sancılarımız yok değil.. Ama, bununla yetinilmiyor.. Ve o yakılıp yıkılmış, virâneye döndürülmüş coğrafyaları ağır şekilde ve yıllardır bombardıman ederek, ‘ölüyü, bir daha öldürdük..’ dercesine, daha bir tahrib eden Amerikan emperyalizminin Irak’da, Afganistan’da 6 yılı aşkın bir zamandır sürdürdüğü kanlı işgallerin ve katlettiği yüzbinlerin, milyonların hesabını vermeden ve ellerinden henüz de mazlûm kanları damlarken; Rusya’ya, Ossetia ve Abhasia’dan ‘çekil’ baskısı yapmasını insanî bir taleb olarak görmek nasıl mümkün olur?
Ki, Amerikan emperyalizmi geçen hafta, bir Afgan köyünü de bombardıman ederek, 90’dan çok sivil insanı, çocuk ve kadınları yine katletmiş ve sonra da, bunun ‘meşrû müdafaa olduğunu’ ileri sürebilmiştir.. Tam bir şeytanî mentalite ile..
Irak’da ise, Başbakan Nurî Mâlikî, ‘önce çekilme tarihini taahhüd edin, sonra stratejik savunma işbirliği andlaşmasını müzakere edelim..’ diyor ve 5 yılı aşkın bir işgale rağmen, Amerika, ‘önce andlaşmayı imzalayın, sonra çekilmeyi düşünürüz..’ diyor ve Talebanî’nin açıklamalarına göre, Amerika’nın 2011 yılından önce çekilmesi sözkonusu değil, Irak’dan..
Ama, aynı emperyalist dünya, Rusya’nın ‘arka bahçesi’ olarak gördüğü dünkü topraklarında, NATO’ya bir diğer köprübaşı oluşturmak için, Karadeniz’i ateş ve kan deryasına dönüştürmek istiyor.. Ama öyle anlaşılıyor ki, hele de Çeçenistan’daki cinayetleri dolayısiyle Rusya’ya kızgın olan Kafkas ve Rusya müslümanları, şimdi husûmet ok ve nefretlerini, Amerikan emperyalizmine çevirmiş bulunmaktadır. Nitekim, Rusya İslâm Kültür Merkezi Başkanı Abdulvahid Niyazof, Moskova Müftüsü Arslan Sadriyev, Osetia Müftüsü Ali Yevteyev ve Abhazya Müftüsü Timur Dziba’nın katıldıkları bir televizyon proğramında G. Osetia ve Abhazya’nın bağımsızlığının tanınmasını dünyadaki öteki müslüman ülkelerden isteyip, bu durumun, Rusya ile müslüman ülkeler arasındaki ilişkiler açısından da yeni bir açılım olacağını belirtirken, haksız değillerdi..
Bütün mes’ele, 70 yıl boyunca, kapitalist emperyalizm eliyle S. Rusya’ya karşı kullanılan müslümanların, şimdi de, Rusya tarafından sırf Amerikan düşmanlığı için kullanılmamaya dikkat göstermelerinde..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.