Davutoğlu “Uluslararası Sistem”i değiştirebilir mi?
Ahmet Davutoğlu’nun Başbakan olmasıyla, “uluslararası sistemin canı Cehenneme!”demenin zamanı gelmiş oldu. Bu konuda geç bile kalındı.
“Siyonist/Yahudi Terör Üssü İsrail”in takmadığı bir “uluslararası sistem”i biz niye takalım ki?“Uluslararası sistemi işleten güçler”in iplerini tutan Yahudilerin Gazze’de yaptığı ve halen yapmakta olduğu “müslüman katliamı”nı durdur(a)mayan bir “uluslararası sistem”e niye tâbî olalım? Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı ve halen yapmakta olduğu zulümleri, “Müslüman-Türk soykırımı”nı önle(ye)meyen bir “uluslararası sistem”e niye uyalım? Arakan’da müslümanları yok etmek için alenen “katliam yapan Budistler”e ses etmeyen, Mali’de “müslümanları katledip İslam kültür mirasını talan eden” Fransa’yı görmezden gelen, Orta Afrika’da “müslümanları öldürüp sürgün eden zulm”e duyarsız kalan, Mısır’da “müslümanlara kan kusturan askeri darbe”yi alkışlayan, Çeçenistan başta olmak üzere tüm Kafkasya’da “müslümanları köleleştirerek işkence seansları düzenleyenler”in iktidarlarına dokunmayan, Afganistan’da yıllardır “müslüman kanı döken” ABD’nin melanetlerine hiç bakmayan.... ve daha nicelerini görmezden gelip işlerliğini normal sayan bir “uluslararası sistem”e ne diye sahip çıkalım, nasıl güvenelim, niye tâbî olalım?
Hatta, “bugün genelde dünyanın, özellikle de ‘İslam coğrafyası’nın içinde bulunduğu ‘korkunç manzara’nın asıl sebebi ve faili, ‘küresel şer odakları’nın desteklediği, koruyup yönettiği ‘uluslararası sistem’dir” desek, az bile söylemiş oluruz.
Çünkü hakikaten de böyledir. Bakınız: Kafkasya’daki müslüman katliamına dur demesi beklenirken, zulmü işleyen bizzat “uluslararası sistem”in karar mercilerinden biri olan Rusya olduğu için, görmezden geliniyor. Doğu Türkistan’daki katliama ve soykırıma dur diyecek “uluslararası sistem”in karar vericilerinden biri, bizzat zulmü işleyen Çin olduğundan böyle bir soykırım olmamış sayılıyor. Gazze’de/Filistin’de işlenen müslüman kütliamını durdurması beklenirken, “uluslararası sistem”in işleyişinin başında bulunan ABD “Siyonist/Yahudi Terör Üssü İsrail”in hamisi olduğu için, zulüm devam ediyor. Afrika’daki müslüman katliamını sürdüren, yönlendiren, teşvik eden, destekleyen ve bizzat işgalci olarak oralarda bulunan İngiltere ve Fransa da bizzat “uluslararası sistem”in “yönetim kurulu”nda bulunduğundan, yaptıkları görmezden geliniyor.
Yani anlayacağınız; ABD, Çin, Fransa, İngiltere ve Rusya’nın oluşturduğu “şer cephesi”, yanlarına “küresel sermaye”nin iplerini elinde tutan yahudileri de “asli ortak” alarak bir sistem kurmuşlar, dünyayı talan ediyorlar. Kim bu sisteme karşı çıkarsa, güç birliği yapıp onu bertaraf etmeye çalışıyorlar. İpin ucunu kaçırmamak için de yanlarına, sistemi yerelde güçlü biçimde hakim kılacak “bölgesel oyuncular/güçler” almayı ihmal etmiyorlar.
Bir “uluslararası toplum” safsatası uydurmuşlar, bütün dünyanın toplumlarını dizayn ediyorlar. Bir “uluslararası para sistemi” kurmuşlar, dünya sermayesini kontrol ediyorlar; kendi çıkarlarını engelleyecek finansal hareketlere asla izin vermiyorlar. Bir “uluslararası siyasal sistem” dizayn etmişler, dünyadaki siyasal ve idari hareketlenmeleri, değişiklikleri kendi kontrol sınırlarında tutuyorlar. Bu sisteme başkaldıracak bir potansiyel farkettiklerinde, kurdukları “uluslararası hukuk sistemi” ile iste(me)diklerini cezalandırıp yola getiriyorlar.
Bunun için kurulan “uluslararası kurumlar/örgütler”, tam bir çifte standartla çalışıyor. Gelişmeler müslümanların lehineyse, bunun önlenmesi için her şey yapılıyor, söylemdeki bütün“parlak ilkeler”den vazgeçilebiliyor. Mesela Mısır’da müslümanlar iktidara gelmiş de İsrail, yanıbaşında varlığına tehdit olacak bir güç görmüşse, “uluslararası sistem” için “halkın seçimi”nin bir önemi kalmıyor, başka yerlere “demokrasi” götüren ABD, beğenmediği demokrasiyi “askeri diktatörlük”le değiştirtebiliyor. Bu tür örnekleri her an her yerde görebiliyoruz.
Bu manzaranın tam ortasında, Türkiye’deki “Devlet yönetimi”nde az-çok devrim yapan adam (Erdoğan), yerini Dış Politikada devrim yapan adama (Davutoğlu) bıraktı. Yani Davutoğlu, “ulusal sistem”i değiştiren veya hiç değilse, değişimi engelleyen kabukları kıran Erdoğan’dan koltuğu devraldı.
Davutoğlu’ndan beklenen, bir yandan yolu açılan “ulusal sistem değişikliği”ni tamamlamak, bir yandan da “uluslararası sistem”in değişmesini, müslümanlar için adil hale getirilmesini sağlayacak stratejiler uygulamak, hamleler yapmak, adımlar atmak...
Bunun için, “uluslararası sistem”in mekanizması içinde “bölgesel güç”olmaya çalışmak boşa kürek çekmektir. Türkiye’nin, “toplumun inanç, kimlik ve kişilik değerleri”ne uygun ve o değerlerle barışık bir sisteme/rejime kavuşturularak “küresel güç” olmasını sağlayacak şekilde güçlendirilmesi lazım.
Ne dersiniz; esasında böyle bir potansiyeli haiz olduğu izlenimini veren Davutoğlu bunu başarabilir mi? Yerelde ülkenin rejimini/sistemini, küresel ölçekte “uluslararası sistem”i değiştirebilir mi?
Bence esas sual bu. Buna vereceği “fiili cevap”, Davutoğlu’nu ya “tarihi yazanlar” arasına katacak, ya da “tarihin unuttukları” arasına katacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.