Faruk Köse

Faruk Köse

Milli Eğitim Bakanı’na teklifimdir

Milli Eğitim Bakanı’na teklifimdir

Yeni eğitim-öğretim dönemi, yeni öğrencileri okula alıştırmayı amaçlayan “oryantasyon haftası” ile birlikte açıldı. “Mini mini birler” sıralarına oturdu. Gelecek hafta tüm okullar canlanacak.

“Eğitim-öğretimin önemli sorunları” henüz çözülebilmiş değil. Bunların başında derslik sayısı geliyor. Derslik sayısı az olunca, sınıf mevcudu yüksek oluyor. 50-60 kişilik sınıflarda öğrenciler istif edilmiş halde ders dinliyor. Bu durumda öğretmen ne yapsın? Kaç öğrenciyle ilgilenebilir ki? Her öğrenciye 30 saniye ayırsa, hiçbir şey anlatmadan ders süresi biter zaten. Haliyle, dersler, “eğitim-öğretim”den ziyade, “seminer”e dönüşüveriyor. Pek çok öğrenci, kalabalık sınıflarda arada kayboluyor. Dersler birkaç aktif öğrencinin katılımıyla sürüyor. Bu, “eğitim-öğretim kalitesi”ni olumsuz yönde etkiliyor.

Derslik sayısını artıramayan Milli Eğitim, devlet okullarındaki öğrenci sayısını düşürmek amacıyla, “özel okullara yönlendirmek için teşvik parası” vermeye başladı. Tabiî ki bu önemli, ancak gerçek çözüm değil. Okul ve derslik sayısını ihtiyacı karşılayacak düzeye çıkarmak lazım.

“Öğretmen açığı” başka bir sorun. Bu açığı iki şekilde ele almak lazım. Biri sayısal,“öğretmen sayısı” yeterli değil. İkincisi ise, “nitelik/donanım” itibariyle pek çok öğretmen yetersiz. Bunun için öğretmenlere, zorunlu olarak her yıl “mesleki eğitim” verilmeli ve yıllık“yeterlilik sınavları” yapılmalı. Hem öğretmen sayısı artırılmalı, hem de öğretmenlerin gerçekten nitelikli/yeterli olması sağlanmalı. Bu kapsamda, tıpkı üniversitelerde olduğu gibi, ilk, orta ve liselerde de öğretmenlere unvan uygulaması getirilebilir. Yaniöğretmenin kariyeri ve kazancı, bilgi ve donanım itibariyle düzeyine, ürettiği değerlere, yetiştirdiği öğrencilerin başarısına bakılarak belirlenebilir. Bunun için, tıpkı üniversite hocalarına veriler “Dr.”, “Doç.”, “Prof.” unvanları gibi, öğretmenler için de başarısına ve üretimine göre kazanabileceği “kademeli unvanlar” getirilebilir. Böylece, öğretmenlerin sürekli kendilerini yenilemeleri, yetiştirmeleri, geliştirmeleri, çağın gereklerine göre donanım sahibi olmaları sağlanabilir.

Milli Eğitim’in bir başka sorunu da, öğrencilere “üretim kabiliyeti” kazandıramıyor oluşu.Eğitimin herhangi bir kademesini bitiren öğrencinin, mutlaka bir şeyler üretebilecek kabiliyeti ve donanımı kazanmış olması lazım. Mesela liseyi bitirip de üniversiteye gidemeyen/gitmeyen bir öğrencinin, mutlaka hayatını sürdürebileceği bir “mesleki donanım”ı olmalı. Eğitimin, üretim için olması lazım. Üretemeyen, düşünemeyen, akledemeyen, akli melekelerini kullanamayan, özgüven yeterliliği olmayan, sorunlara çözüm bulamayan, kendi kendine hayatını idame ettiremeyen öğrenciler yetiştiren bir eğitim sistemi, baştan itibaren“problemli bir eğitim sistemi”dir.

Örnekleri çoğaltabiliriz, ama şimdilik bu kadarı kâfi. Bu arada vurgulamalıyım ki, eğitim-öğretimin en büyük/önemli sorunu, “toplumsal yapının esas değerleri”ne, “toplumun inanç, kültür, kimlik ve kişilik değerleri”ne sadık, bağlı, duyarlı ve bu hususta hassas öğrenciler yetiştirilmiyor olmasıdır. Aslında, en başa bunu koymak ve diğerlerini bu perspektifte ele almak lazım. Öğrencinin illâ da “Laik-Kemalist mantalite”ye uygun olarak yetiştirilmesi uygulamasına derhal son verilmeli.

Bu hususta daha yazacak çok şey olsa da, yeni eğitim öğretim yılı münasebetiyle, başka bir husu vurgulamak, Milli Eğitim Bakanlığı’na bir öneride bulunmak istiyorum.

Biliyorsunuz, 50 ve üzeri çalışanı olan işyerlerinde en az bir işyeri hekimi bulundurulması, “iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri”ni yerine getirmek üzere, “işyeri sağlık ve güvenlik birimi” kurulması gerekiyor. Hatta, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uyarınca, 2016’dan sonra, 50 kişiden az çalışanı olan berber, kuaför, kavun-karpuz yetiştiricileri, kadın ve erkek hamamları, saunalar, kaplıcalar, ılıca ve içmeler, zayıflama salonları, deniz balıkçıları, masaj salonları, solaryum salonları, dondurmacı, sütçü, pastane işletmecisi, fırıncı, eczane, berber, çikolata imalatçısı, gelinlikçi, yedek parça satıcısı gibi iş yerleri bile, işyeri hekimi ve sağlık personeli (hemşire) bulundurmak zorunda kalacak.

Peki, işyerleri için getirilen bu zorunluluk, yüzlerce öğrencisi, onlarca öğretmeni ve pek çok çalışanı olan okullarda niye yok?

Okullara bakarsanız, Anadolu liselerinin bile sadece sınıf mevcudunun 34 olduğunu görürsünüz. Toplam mevcudu binleri geçen pek çok okul var. Bırakın okulların toplam mevcudunu, binlerce sınıfın mevcudu bile 50’nin üzerinde. Okul bazında düşündüğümüzde,yüzlerce öğrencinin bulunduğu, öğretmen ve diğer çalışanlarının bulunduğu okullarda, her an sağlık sorunları yaşanabilir, acil müdahale gerektiren durumlar olabilir. Nitekim de oluyor.

Bu durumda, Sayın Milli Eğitim Bakanı’na teklifim şu: İşyerlerinde olduğu gibi, okullarda da zorunlu olarak sağlık personeli (hekim ve hemşire) görevlendirilsin.

Devlet okulları için bu görevlendirme, bazı okullara sağlık personeli ataması yapılarak, bazı okullar için de yakınındaki bir sağlık kurumuyla gerektiğinde anında müdahale etmesi şartıyla anlaşma yaparak sağlanabilir. Özel okul açma şartları arasına ise sağlık personeli eklenebilir.

Sayın Milli Eğitim Bakanı’na teklif ediyor, bütün velilerden destek bekliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Faruk Köse Arşivi