Mesele ağaç değilmiş sahiden
Hani Gezi Kalkışması sırasında sıklıkla hatırladığımız Memet Ali Alabora’nın o ünlü sözü vardı ya; “Mesele ağaç değil arkadaş sen hâlâ anlamadın mı?..” Eğer savcılar haklıysa bu söz doğruymuş. Nokta. İstanbul Başsavcılığı’nın, Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’ne yapılan saldırıyı merkeze alan 35 kişi hakkında hazırladığı iddianameye baktığımda, tüylerim diken diken oldu. İddianameye yansıyan telefon konuşmaları, para alışverişi, eylemler, bu hadiseyi masum bir Y Kuşağı isyanı gibi göstermeye çalışan zavallıları fena halde ters köşeye yatırmış durumda. Bu iddianamenin yüzde 10’u bile doğruysa, “ilk üç güncüler”in de aralarında olduğu, bize bu işi masum göstermeye çalışan herkesin nedamet getirip özür dilemesi lazım. Savcının iddianameye koyduğu; “... Çarşı lideri Sarı Cem’in Ankaralı Ayhan’dan olayları düzenlemesi için 24 bin TL aldığı…” şeklindeki bilgi bile işin ne denli organizeli biçimde ilerlediğini gösteriyor. Başta hatırlattığım Alabora’nın o ünlü sözüne benzer ifadeler bakın tapelere nasıl girmiş; “…… ‘Park mark benim umurumda değil’, ‘bana ne yemişim AVM’sini de, Gezi Parkı’nı da ağacını da, ihtilal başladı’, ‘bu hükümeti düşüreceğiz’, ‘Başbakanlık konutuna saldırı olacak bugün’, ‘bu bir iç savaşa dönüşebilir’, ‘polise güçlü saldıralım, gösterilerde ölen kişi olursa toplumsal refleks daha çok artar’………” İhtilâlin başladığını haber veren bu telefon konuşmasının ardından yaşananların nasıl masum birer tepki olduğunu söyleyebilirsiniz ki?. Para transferleri yapılmış, silahlar bulunmuş, doğrudan Başbakanlık ofisi istikamet gösterilerek ‘ihtilâl’ denilerek operasyona başlanmış.. Bunların ağaçla, parkla ne ilgisi olabilir ki?.
O ÇOCUKLAR NEDEN ÖLDÜ?
Daha da önemlisi ise bütün bu kalkışma sürecinde yaşamını yitiren çocuklar ile ilgili süren davaları tartışmalı hale getirecek o sözler… ‘Eğer gösterilerde ölenler olursa toplumsal refleks daha çok artar’.. Bu ifade, aralarında Berkin Elvan’ın da olduğu pek çok hadisenin en azından sonuçlarından faydalanıldığının en açık göstergesi.. Bakın önümdeki bir video cd var. Okmeydanı Hastanesi’nin kafeteryasında Eylül 2013’te yapılmış bir mülakatın cd’si.. Çapul Tv muhabiri, Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan’a mikrofon uzatmış. Olayın yaşandığı gecenin üzerinden 2,5 ay gibi bir zaman geçmiş ve babadan o geceyi anlatmasını istiyor. Israrla; “olayın siyasi bir tarafı yoktur” diyen baba, çocuklarının gece sabaha kadar sokakta eyleme katıldığını, sabaha karşı da kendilerini hastaneden arayıp, çocuklarının başına gelenlerin haberini aldıklarını anlatıyor. Ne ‘ekmek’ var ortada ne ‘Faşist Devlet’ ne de ‘Katil Tayyip’….. Sonra nedense bir şey oluyor ve ‘ekmek almaya giderken öldürülen çocuk’ algısı yerleştiriliyor belleklere.. Sokaklarda, elde ekmeklerle eylemler yapılıyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Erdoğan’ın karşısına çıkan blok adayı için sembol olarak ‘ekmek’ tercih ediliyor. Aday, kampanyasına başlamadan önce ‘Gezi’ye selam çakıyor… Bütün bunlar ne kadar tesadüf olabilir ki?.
ÇARŞI’YA TAKILMAYIN
Mahkemenin iddianameyi kabul etmesiyle birlikte, biz de anlayacağız işin aslını esasını. Ama tuzağa düşmeden elbette.. Neden yaptım bu uyarıyı?.. Arz edeyim. Bugünden itibaren masum bir taraftar grubunu terör örgütü gibi gösteriyorlar diyerek ortalığı ayağa kaldıracaklar. Buna karşı dikkatli olmak lazım.. Bekleyelim ve savunmaları görelim. Şüpheliler, o gece iş makinasını alıp Başbakanlık Ofisi’ni yıkmaya giderken bunu kim adına, hangi saikle, sonuçlarından ne murad ederek yaptıklarını anlatacaklardır. Arada dönen 24 Bin TL’lik para alışverişinin neyin karşılığı olarak verildiğini açıklayacaklardır. İstanbul Dolmabahçe’deki eylemle eşzamanlı olarak Ankara’da da Başbakanlık’a yönelik hareketlenmenin hangi merkezce organize edildiği evlerinde bulunan silah ve mermileri, hatta uçaksavar ve M16 mermilerini, telefon konuşmalarına yansıyan ‘DHKP-C Devrimi bu’ sözünün ne anlama geldiğini bu süreçte öğreneceğiz.. Mesele ağaç değil arkadaş. Kalın sağlıcakla.