30 Mart seçimlerini ‘Türkiye Günlüğü’ ile yorumlamak
Türkiye Günlüğü’ndeki yazı ve yorumlara niye önem veriyorum? Bu dergide yazılan yorumlar ve analizler, gerçek bir ülke röntgenidir. Yazılanlar hoşumuza gitmese de analizlerle gerçeği öğrenme mutluluğu yaşarsınız. Ve Türkiye Günlüğü, bu özelliğini 1989’dan beri; yani 25 yıldır; daha daha yani, çeyrek asırdır sürdürüyor. Ben 25 yıldır, Türkiye’nin nabzını tutarken, en kuvvetli kalp vuruşlarını bu dergide hissettim. Şimdi dergi 30 Mart seçimleri için esaslı, doyurucu ve objektif değerlendirmeleriyle dikkat çeken bir nüsha yayınladı.
Temmuz başından Ağustos sonuna kadar hastanede olduğumdan, dergi bana geç ulaştığı için görüşlerimi de sizlerle geç paylaşıyorum. Bu sayı “İki Seçim Ârefesinde Türkiye!... Problemler, İmkânlar, İhtimaller” ana başlığı ile henüz cumhurbaşkanı seçimleri olmadan yayınlanmıştı. Dergide ileri sürülen cumhurbaşkanlığı seçimleri öngörülerinin hepsi tuttu. Bunu peşinen belirtelim. Fakat benim dergiden sözetme amacım cumhurbaşkanı seçimi değil, 30 Mart Yerel Yönetimler seçimi. Çünkü 30 Mart seçimi, bir Türkiye röntgeni sergilmesi ve yarının Türkiye’sinin nasıl şekilleneceğinin ipuçlarını vermesi açısından önemli.
Dergideki en objektif ve en doyurucu yazılardan biri Mustafa Altunoğlu imzasını taşıyor. 30 Mart seçimlerinde partilerin aldıkları oy oranlarına dayanarak ve 2011 seçimlerindeki sonuçlara göre yapılan projeksiyonlar, 30 Mart’ta, oyların akış yönünü belirtmesi açısından çok önemli. Ayrıca bu akışın, yeni Türkiye vizyonundaki yerinin ne olacağı hakkında bir fikir vermesi bakımından da önemli. Mesela Altunoğlu, AK Parti’nin birinci, ikinci ve üçüncü olduğu illere göre bir tespit ve projeksiyon yaparken verdiği oy oranlarına dikkat edildiğinde, AK Parti’nin il özellerinde oyu gerileyen ama sonuçta seçimden galip çıkan bir parti olduğunu görüyorsunuz.
Altunoğlu’nun muhalefet oyları ile ilgili tespitleri de çarpıcı. Buna göre hangi illerde oylar CHP’den MHP’ye gitmiş; hangi illerde bunun tersi olmuş görüyorsunuz.
Hatem Ete’nin “30 Mart Seçimleri: Seçmen Gettolaşması ve Kimlik Siyaseti” başlıklı yazısında, ilk tespit küçük partilerin aldıkları oy oranlarının 2002’den 2014’e gelinceye kadar büyük ölçüde azaldığı. 2002’de %32 olan bu oran 2014’te %5’e düşmüştür. Bu da gösteriyor ki, seçmen hızla küçük partilerden kaçıp oylarını 3 büyük partide birleştiriyor.
Hatem Ete, 2007 seçimlerinden itibaren kalıcılaşmaya başlayan oy coğrafyasının, muhalefet için bir gettolaşma olduğunu söylüyor. Öyle ya, 2007’den beri sahiller ve Doğu-Güneydoğu coğrafyası, büyük ölçüde iktidar rengine ancak soluk birer fon oluyor.
Ete, oy vermeye tesir eden zihniyet yapısı olarak dini ve etnik aidiyetinde önemli rol oynadığını; verilen oyların günlük endişelerden ziyade bu aidiyet sonucu şekillendiğini belirtiyor.
Dergideki en ilginç ve ufku derin ve geniş yazılardan birisi de Erol Göka’nın yazısı. Göka, Türkiye’nin gelişimindeki temel sorunlardan biri olarak muhalefetin kapıldığı endişe yüzünden projeler ve politikalar üretemediğini söylüyor. Göka’nın bu konuda ürettiği “endişeli muhalefet” kavramı da izah edici ve güzel.
Dergide dikkatimi çeken bir yazı da H. Aliyar Demirci’nin yazısı. Demirci, “Bir seçim Beyannamesinin Şehre Bakışı: Medeniyet Perspektifinde Şehir” başlığıyla, AK Parti’nin şehre bakışını ele almış. Medeniyet ve şehir ilişkisinden yola çıkan Demirci, klasik Türk-İslam şehri felsefesini, Namık Kemal, Ziya Paşa, Yahya Kemal, Tanpınar ve Turgut Cansever perspektifiyle vermiş. Tabii Demirci, beyanname metnindeki güzel ifadelerin, meydanlara yansımamasını da ince ince eleştirmiş haklı olarak.
Hasılı Türkiye Günlüğü’nün 118 sayısını mutlaka alıp saklayın derim. Çünkü yarının Türkiye’sini okumak için bu sayı rehber olacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.