Siyasi Özerklik + Mali Özerklik = Parçalanma
Önce Başbakan Davutoğlu’nun sözlerini hatırlayalım: “Çözüm sürecini kendi uhdeme aldım.... Netice odaklı çalışma yapmak lazım. Yol haritası çalışılıyor.... Bir takvimlendirme olacak. 2015’in final yılı olmasını istiyoruz.”
Demek ki “Kürt/Terör Sorunu” 2015’te bitecek. “Bu iş 2015’te genel seçimlerden önce bitecek” diyenler de var. Tabiî ki bitsin. 2015 beklenmeden hemen bitsin! Ama nasıl? İşte mesele bu.
Cevaplanması gereken çok sual var. Benim adıma karar verenlerin “gizli-kapaklı yürüttüğü işler”e mutlaka güvenmeli miyim? “Millet adına karar verenler, milleti süreçle ilgili bilgilendirmeli.” Süreç niye şeffaf yürütülmüyor? Olup bitenler meçhul ve cevaplandırılması gereken çok sual var. Mesela:
“Çözüm Süreci” kapsamındaki çalışmalar hangileri? Neler olup bitiyor? Hangi pazarlıklar yapılıp nereye bağlanıyor? Kim ne verip ne alıyor? Katedilen mesafe ne? Pazarlık masasında neler var? Neler konuşuluyor, nasıl neticeleniyor? Hangilerine kesin karar verildi? Karar mekanizması ve karar alma usûlü nedir, nasıl işliyor? Süreç kaç etaptan oluşuyor ve şimdiye kadar hangi etaplar tamamlandı? Geçilen aşamalar nasıl ve ne üzerine karara bağlandı? Süreç bittiğinde bizi nasıl bir ülke bekliyor? Çözüm gelince ülkenin siyasi ve idari yapısı nasıl olacak; federatif veya konfederatif bir yapılanma mı, kâğıt üzerinde üniter, ama fiilen bölünmüş bir yapı mı?... Hangi çizgide yürünüyor; “ülke bütünlüğünü koruyan adalet üzere bir barış” mı, yoksa “barış olsun da isterse parçalanalım” mı?
Bu noktada, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı olan Gültan Kışanak, sadece gönlünden geçeni değil, sürecin nereye gittiğini de ifade edip, “biz sadece siyasi özerklik değil, mali özerklik de istiyoruz” dedi.
Demek ki sürecin geldiği noktada, PKK’ya “siyasi özerklik” zaten verilmiş, bu aşama geçilmiş! Öyle ya, Kışanak, “hem siyasi, hem mali özerklik istiyorum” demiyor. “Siyasi özerklik”i garantilemiş birinin ağzıyla, “sadece siyasi özerklik”le yetinmeyeceklerini, bunun üzerine bir de “mali özerklik” istediklerini ifade ediyor. Yani, “siyasi özerkliği aldık, ama sadece siyasi özerklik değil, bunun yanında mali özerklik de istiyoruz” diyor.
Kışanak’ın bu talepten önce söyledikleri, “siyasi özerkliğin garantilendiği”ni gösteriyor. Bölgeden “Kürdistan” olarak söz ettikten sonra, sanki başka bir devletten bahsediyormuş gibi, “Türkiye’nin, özerklik konusunda çekinceleri olduğu”nu söylüyor. “Hükümetin” demiyor, “Türkiye”nin Kürdistan’a özerklik konusunda çekinceleri olduğunu söylüyor ve bu çekinceyi şöyle belirtiyor: “Türkiye, mali hükümler ile ilgili tüm maddelere çekince koyuyor.”
Gördünüz mü, “siyasi hükümler”den söz eden yok, demek ki buna ilişkin sorun yok! Onu garantilemişler yani. Sorun, “mali hükümler”miş. Artık “mali konularda, yerel kaynaklar üzerinde tasarruf hakkı, görüş bildirme hakkı, maddi kaynakları geliştirme konusunda inisiyatif hakkı” üzerine tartışılmalıymış. İşte bunun ardından, “sadece siyasi özerklik değil, mali özerklik de istiyoruz” diyor.
Anlaşılan, “siyasi özerklik”in üzerine “mali özerklik”i de ekleyip ülkeyi parçalayacaklar!Sanırım, gizli yürütülen sürecin geldiği nokta hakkında bundan daha sarih bir açıklama olamazdı. Sayın Başbakan’ın sözünü ettiği “netice odaklı çalışma” bu olamaz, değil mi?
Kışanak, PKK’nın tam egemenliği sağladığında müslüman Kürt toplumuna “dayatacağı sistem”in, “lâyık gördüğü hayat modeli”nin adını da koydu: Komünizm... Nitekim “yeni yaşam alanlarının inşa edilebileceği”nden söz eden Kışanak, böylece “yerelin devletleşeceği”ni belirttikten sonra, önerdiği modeli şöyle ifade etti: “Halk kendi sivil inisiyatif ile komün ve kooperatifleri ile bu süreci yürütmeli.” Diyarbakır’da yapılan“Komünal ekonomi konferansı” da, müslüman Kürt halkını bekleyen gelecek hakkında yeterli ipucunu veriyor.
Ne diyelim, bir toplum neye lâyıksa, ona göre idare olunur.
Müslüman Kürt halkına “komün hayatı”nı öneren Kışanak, PKK’nın Diyarbakır’daki vitrin yüzü. Müslüman Kürt halkı “Irkçı yaklaşım”la “İslam düşmanı PKK”nın peşinden gitmeye devam ederse, başına saracağı belayı bir daha kaldıramaz. O yüzden, Türk’üyle, Kürt’üyle müslümanlar el ele verip, “Ümmet birliği” içinde hareket ederek “Apoizm”i de, “Kemalizm”i de tarihin acı hatıraları arasına gömmeli.
Hükümet, “çözüm süreci”ni artık şeffaf yürütmeli.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.