Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Türk’ün tezkereyle imtihanı

Türk’ün tezkereyle imtihanı

Âleme nizâmât veren milletin çocukları, gün geldi başkalarının verdiği nizâmâtın figüranı oldular. Dünyadan yalıtılmış, kendi içine kapanmış bir toplum yaratılmış. Politik etkisizliğin adı “insancıllık”la soslanıp süslenerek pasif bir devlet dizayn edilmiş. 

Üç yanı denizlerle çevrili ülkenin dört bir tarafı, Lozan mantığı dayatılarak düşman ateşiyle yakılmış ama bu ateş, zamanı gelince tekrar harlandırılmak üzere küllenmeye bırakılmış. İşte şimdi ateşi tekrar harlandırma zamanı. 2008’den beri, yani Obama’nın başkan seçilmesinden beri hayata geçirilmeye çalışılan bir harlandırma operasyonu bu. 

1991’de, Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle başlayan Ortadoğu krizi, ABD’nin iştahını karşılayacak olgunluğa gelemeyince 2003 krizi çıkarıldı ve Türkiye 1 Mart tezkeresiyle sınandı. Türkiye o zaman iç demokrasisi açısından güzel bir sınama sonucu aldı ve bütün dünyaya “İşte bizdeki demokrasi!..” diyebildik. Tezkerenin geçmesini savunan ben bile bu demokrasi sınamasını alkışladım. 

2003’ün üzerinde 11 yıl geçti ve Türkiye tekrar tezkereyle sınandı. 

Tamam...  Bu defa da tezkerenin geçmesini savundum. 

2003’ten beri geçen 11 yılda Türkiye’nin etrafında ve yakın hinterlandında, rengârenk devrimlerle beraber bahar rüzgarları estirildi; en son da Suriye bataklığı açıldı. Bu bataklıktaki çamur kıvamı ve derinliği belli bir kıvama gelince, daha önceden hazırlanan Irak bataklığı ile birleştirilen Suriye bataklığına IŞİD virüsü saçıldı. 

Yıllardan beri PKK terörünün kana ve baruta buladığı coğrafyada şimdi devletlerin güçleri (Türkiye, Irak, Suriye) ile örgütler (PKK, Nusra, IŞİD, ÖSO) arasında bir herc ü merc yaşanacak. Gelecek günlerde Ortadoğu kan ve baruta doyurulacak. Dumanlar dağıldığında, yıkılmış bir Ortadoğu, göçmüş ekonomiler ve milyonlarca ölüm olacak... Şimdi adı konmasa bile, tarih belki bu herc ü merci “Üçüncü Dünya Savaşı” olarak anacak.

Birinci Dünya Savaşı’nın merkez üssü Osmanlı coğrafyası idi; Üçüncü Dünya Savaşı da bu coğrafya milletlerine dayatılıyor. Ölen Ortadoğulular olacak ama savaş sonrası safa süren İngiltere, Amerika, Fransa, Almanya ve Japonya olacak. Tezkere geçmiş olsa da olmasa da yeni kurgu böyle. Ya bu kurgunun dışında kalır ve yok edilmeye mahkum olursunuz; ya da kurguyu kendiniz şekillendirmek üzere olaya dahil olursunuz.

1 Mart 2003 tezkeresi meclisten geçmezken, Türkiye partizan cumhuriyet hastalıklarıyla malûldü; şimdi o malûliyet yok. Etrafımızda yangın varsa ve bu yangın kendi evimizi de tehdit ediyorsa, yangın alanına müdahale etmemiz lazım. Etmezsek, müdahale edenler, yangını bizim evimize de sıçratırlar ve evimizi de yakarlar. 

İngiltere ve Amerika’nın hesabı, -Lozan’dan kalma hesabı- Türkiye’nin, yani “hasta adam”ın yok edilmesidir hâlâ. Yani hâlâ Sevr dayatması ve Lozan kazığı günlerinin tazeliği peşindeler. Ha o günler ve o şartlar, ha bu günler ve bu şartlar. Bazı tezahürler değişmiş gibi görünse de aslında o günle bugün arasında hiçbir fark yoktur. Amaç aynıdır: Türkleri dünyadan silmek ve Müslüman dünyayı sömürmek.

Tıpkı Haçlı seferlerinde olduğu gibi bütün Hıristiyan dünyası bir koalisyonla Ortadoğu’da olacak. Şayet biz bu koalisyonun içinde olmazsak, karşısında olacağız ve hatta IŞİD ile aynı paralelde kalacağız. 

Savaş stratejisinde “sınır ötesi tahkimat” denen bir kavram vardır. Bu kavrama göre, Gaziantep, Adana, Şanlıurfa gibi şehirlerimizin savunması Şam’dan başlar. Biz kontr-garantimizin sınırlarını Şam’a kadar dayandırmazsak, Adana’da yaşama özgürlüğümüz elimizden gider.

Bu yüzden diyorum ki, Türk’ün tezkereyle olan iki imtihanı da önemliydi ama ikincisi “var olmanın gücü”nü yansıttığı için daha önemliydi. Âleme nizâmât veren ataların çocukları, âlem yeniden formatlanırken servis dışı kalamazdı. İnşallah bu tezkereyle hayırlı sonuçlar alınır.

İslam aleminin ve bütün mü’minlerin Kurban Bayramı mübarek olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi