Allah’ın diniyle mücadele edenlerin, o dinin terimlerinden istifad
*Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayrılan bir ‘Hasbihal’e daha, selâmla..
-Sevgi Karamanlı yazıyor: ‘Taraf’tan, R. O. Kütahyalı ‘Güneydoğu’daki çatışmalarda hayatını kaybeden askerler için’, laik rejimin kullandığı şehit söylemleri üzerine, ‘Anadolu insanının şahadet ve genel olarak ölüm olgusu karşısındaki mümin ve mütevekkil tavrının Türkiye’de kirli savaşı sürdürmek isteyenler açısından bulunmaz bir sermaye oluşturduğu’ndan bahsedip, ‘Derin Anadolu’nun bu iman ve tevekkülü Türk devlet zihniyeti tarafından çok açık biçimde istismar ediliyor... Bu ailelerin imanlarından kaynaklanan ölüm karşısında mütevekkil ve metin duruşları, onların manevi dünyasına tamamen yabancı olan modernist bir zihniyet uğruna, dünyevileşmiş kirli ilişkiler adına sürekli istismar ediliyor..’ diyordu.. Haksız mı?’
-Mahmûd Eker yazıyor: ‘Dün sabah Kanal7’de, ‘Asr-ı Saadet’ten Tablolar’ isimli bir proğram vardı.. İslâm’ın dininin yüceltilmesi uğrunda dünya hayatından geçen insanların, şehidlerin manevî mertebeleri, insanın içini okşayacak şekilde anlatılıyordu.. Ancak, bütün bu konuları, sonunda, resmî ideolojinin, kemalist/laik ideolojinin kendi ölçülerine göre şehid adını verdiği insanlarla mukayeseye gelince ortaya öyle bir tablo çıkıyordu ki, sanki Asr-ı Saadet’teki şehidlerin hedefi de, laik bir rejim kurmak gibi gösterilmiş oluyordu..
Yani, İslâm açısından meşrû’ olup olmadığı ortaya konulmadan, herhangi bir savaşta askerler şehîd diye nitelenecekse, belli toprakları savunmak için savaşanların iki tarafı da, müslüman iseler, o zaman n’olacak? İki taraf da, şehid mi olacak?
Son açıklamaları da dikkate alarak, bu konuya nasıl yaklaşmak gerekiyor?.. Bazı hocalar, bu gibi beyanlara gerçekten inanıyorlarsa, kimin hizmetçisi oluyorlar; inanmadan söylüyorlarsa o zaman da toplumu kandırmıyorlar mı?’
*SEç: Yâsin Aktay bey de, dünkü, ‘Laiklik ve şehitlik’ yazısında bu konuya değinirken şöyle diyordu, özetle: ‘Laik bir devletin insanlara şehit veya gazi payeleri vermek gibi bir hakkı veya imkânı var mıdır? Dinle, ahiretle hiçbir ilişkisi olmadığını dosta düşmana karşı ballandıra ballandıra ilan eden bir siyasi merci, şehitlik ve gazilik gibi her ikisi de tamamen dinsel anlam dünyasından sadır olan, bütün boyutlarıyla dini içerikli olan makamları istese de insanlara bahşedebilir mi? Bunlar ilginç ve her gün karşılaşmakta olduğumuz derin bir çelişkiye ışık tutacak, ama genellikle kimsenin dillendirmeye yanaşmadığı sorular. (…)Laiklik aslında dünyevileşmeyi ifade eden bir kavram ve dolayısıyla değer dünyası da ölümden ziyade hayatla, öldürmekten ziyade yaşatmakla ilgili olması beklenen bir kavramdır. Şu veya bu şekilde ölen insanların şehit olup olmadıkları gerçekten ayrı bir mevzudur. Bu, doğrusunu Allah’tan başka hiç kimsenin bilemeyeceği bir mevzudur. Alan Allah’a ait bir alandır. Sorun, neredeyse Allah’la kavgalı bir laiklik anlayışı benimsemiş olanların, özü itibariyle Allah’a ait olan bir makamı nasıl bir yetkiyle dağıtabildikleridir..’ Bu sözlere eklenecek bir şey var mı?
-Muradî, (haksoz.net’te) yazıyor: (28 Ağust. yazısıyla ilgili olarak): ‘Diyarbekir cezaevinde kürtlere yapılan işkence, başka boyutlarıyla müslüman türk halkına hâlâ yapılmaya devam ediliyor.. Halkın çoğunluğunun bu işkencelere duyarsız kalmasının nedeni daha sofistike yöntemlerle yapılıyor olmasıdır. Kürtlerden bazıları bu işkencelerin farkına vardı, ama, bir başka zulüm (kürtçülük) kutbuna sürüklendiler.. Müslüman halkın çoğunluğu, dayatma yeminlerle, marş ve saygı duruşlarıyla uyutuluyor.’
-Taha, (A. Türk’le ilgili, 27 Ağustos tarihli yazım için, ‘habervaktim.com’da) yazıyor: ‘Niye, PKK’lılar gibi TC diyorsun? Yazıların kürd ırkçılığı kokuyor...’
*SEç: PKK yokken de TC. vardı.. Bütün binaların girişinde ve resmî yazışma kağıtlarında.. O zaman bütün tabelaları sökün.. TC., Türkiye Cumhuriyeti’nin kısaltılmış şeklidir.. Nasıl ki, ABD veya (USA); AB, NATO, BM, İKö veya İİC (İran İslâm Cumhuriyeti) vs. gibi kısaltmalar yapılıyorsa, bu da öyledir.. Kürd ırkçılığı yaptığını söylediğin kişi, kürd kavminden bile değildir ve İslâm’ın her türlü ırkçı, kavmiyetçi, nasyonalist anlayışa karşı olduğuna inanmaktadır. Müslüman iseniz, her türlü kavmiyetçi/ırkçı yaklaşımlardan yakınmanız/sakınmanız gerekirdi.
Bu vesileyle, ‘habervaktim.com’ yöneticilerine de bir hatırlatma.. Bu gibi, bir görüş veya fikir belirtmeyen, sataşma nitelikli mesajları yayınlamanız doğru mudur? Geçen gün, bir haberinizde Başbakan ve Dışişl. Bakanı’nın bir dış temasından sözediliyordu.. O haberinize, hemen, ‘kimbilir Amerikalılardan ve arablardan ne emirler alacaklar?’ diye gönderilen bir mesajı aynen yayınladınız. öyle iftiralara vasıta olmanın bir vebali, yok mudur?
-İsrafil özdemir yazıyor: ‘Gürcistan’da Stalin zamanında 1944’lerde Ahıska’dan Orta Asya’lara sürülen onbinlerce müslüman türkün vatanlarına döndürülmesi için, Türkiye de ortaya çıkan bu son durumdan istifade ile, bir şeyler yapamaz mıydı?’
*SEç: Temenniler, idealler öyle kolayca gerçekleşemez.. Gürcistan Buhranı çıkınca, bazılarımız, Ahıska türklerinin geri döndürülmesi konusunu gündeme taşımaya çalıştılar..
Ama, Hopa’nın hemen öbür tarafındaki gürcü müslümanları, hatırlayanımız olmadı.. Ki, onlar 1921’lerde Stalin’in oyununa gelen Ankara tarafından Batum’la birlikte terkedilmişti, Sovyetler’e.. Ahıska türkleri kadar Acaristan bölgesinin müslüman gürcülerini de unutmayalım.. İlgilenmek için illâ türk kavminden olmak bağı aranmamalıdır..
-A. Reşîd Ekşi (27 Ağust. tarihli yazımla ilgili olarak, haksoz.net’te) yazıyor: ‘Saakashvili’ye intihar tavsiyesi yapıyorsunuz; Saddam’ın intihar edemediğini de belirterek.. Yalnız İslâm’da, -istisnaî haller haricinde- yasaklanmış olan intiharın, müslüman olmayan kişilere bile olsa, tavsiye edilmesi bana hayli garip geliyor. Saakashvili, ‘teslis’ inancına bağlılığından dolayı intiharlık sayılmıyor da, siyasî bir hata yaptığında niye intiharlık oluyor, anlamıyorum. Bence biz müslümanlar kimseyi intihara çağırma hakkına sahip değiliz..’
*SEç: O yazıyı yazarken, istifa veya intihar yolunu hatırlatmakta, aynı tereddüdü yaşadım. Ancak, sizin dediğiniz gibi, kişiye inanç sisteminden dolayı, intihar nasıl hatırlatılabilir?
Ve, o kişinin itiraf ettiği yanılgıları, yüzbinlerin, milyonların hayatına mal olacak diye öyle bir hatırlatma yapılmış oldu.. Kaldı ki, bizim istememizle, intihar filan edecek değil..
-Naci Eroğlu yazıyor: ‘27 Ağustos, şapka devriminin Kastamonu’da başlatılışının yıldönümü imiş.. TRT-İnt.’de, o münasebetle, 25 Ağust. saat 22.30 sularında yayınlanan bir proğramda, İnkılab Tarihi Enst. Başk. Prof. ünsal Yavuz, ‘o yıl, (Kerkük ve Süleymaniye’yi de içine alan) Musul eyaleti kaybedildiği halde, M. Kemal’in, ‘şapka mes’elesine Musul Mes’elesi’nden daha fazla önem verdiğini göstermek için, Şapka Devrimiyle meşgul olduğunu’ övgülerle öyle bir anlatıyordu ki!!. Allah’ım, Sen aklımızı koru..’
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.