Kim Daha Yobaz?
Bir hikâye anlatarak başlayayım.
Hastanede, bir imamla aynı odayı paylaşan mahkûm, imamın kıyâfetini (cübbe ve sarık) giyer ve kapıdaki polisi atlatarak kaçar. Hikâye bu ya bir câminin önünden geçer. Kapıdaki cemaat onu görünce, bekledikleri imam geldi sanırlar. Zîrâ, dinle alâkası olmamasına rağmen, imam kıyâfetiyle sokaklarda dolaşmayı pek bir sevmiştir.
Kahramanımız, polis tâkibinden kurtulmak için imam olmaya itirâz etmez. Cemaat, vakit namazını kıldırmasını ister. Bizimki elifi görse mertek sanacak kadar câhil. Bildiği tek şey, ”Safları sıklaştıralım.” cümlesidir. Bir kaç kez tekrâr eder. Baktı olmayacak, kendisinden önce namazı kıldıran mahalle sâkinine “Gene siz kıldırın.” diye ikrâmda bulunur. Kendisi de cemaat ne yaparsa taklit eder. Bir Allah’ın kulu “Hocam, sünneti niye kılmadık?” diye sormaz.
Şartlar düzelmeyip bir süre daha imam rolü yapmak zorunda kalınca, birisi hâfızlığa hazırlanan iki genci karşısına diker; onları imtihân ediyormuş gibi yaparak abdest ve namaz hakkında bilgi alır. Tek derste herşeyi ezberler. Sonra, imamlık yapar.
Cemaatten hiç kimse, gerçek imam olmadığını anlamaz. Zîrâ, ayak üstü, gençlerden aldığı bilgilerle işini dört dörtlük öğrenmiştir.
Kahramanımız beyninin yüzde kaçını kullanıyor, ne tür bir dâhidir hesâb edin artık.
Kahramanımızı bilmem ama, senarist ve yapımcının dehâsı, gün gibi ortada.
“Böyle saçma şey olur mu?” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, böyle saçma şey olur. Ama, bir fıkralarda olur bir de bizim yerli dizilerde.
Bir kere, hangi imam hastaneye giderken câmideki resmî kıyâfeti ile gidiyor? Bildiğim kadarıyla imamlar, cübbe ve sarığı, sâdece görevleri esnâsında giyiyorlar. Başka yerde giymeleri yasak. Resmî kıyâfetle ilgili tek istisnâ, Diyânet İşleri Başkanı’dır.
Bu hikâye, “Kertenkele” dizisine âit. Günlerdir, dizinin, imamları kötü anlattığı üzerine bir tartışma sürüp gidiyor. İmamları kötü anlattığı fikrine katılmıyorum. Çünkü, esas oğlan, imam değil; imam kimliğine bürünmüş bir hırsız.
Yeni Şafak yazarı Sâlih Tuna, diziye karşı çıkanları eleştiren bir yazı yazmış. Başlığı, “Paralel Yobazın Kertenkele’yle İmtihânı”.
Çok tâlihsiz bir yazı. Hattâ, iddiâ ediyorum, ileride yazarın pişman olacağı bir yazı. Neden mi?
Evvelâ; diziyi eleştirenleri peşînen paralelci yapmak büyük bir ayıp. Hükûmete yakın bir kanalda yayınlanan diziyi eleştirenleri paralelcilerin etkisinde kalmakla suçlamaya ne hakkı var? Kötüye kötü demek niye paralelcilik oluyor ki?
Bu yaklaşıma, düpedüz Mccartizm denir.
Sâniyen; Sâlih Tuna, bu çok kaliteli(!) yapım için ATV’yi kutlamış. Ancak, daha önce, senaryo ve sinema geçmişini anlatarak “Ben bu işten anlarım. İtirâz istemem.” uyanıklığını ihmâl etmemiş. “Ben kaliteli diyorsam kalitelidir. Siz ne anlarsınız.” durumu yâni.
Bir ressam, resmini beğenmeyen birine, “Sen hiç resim yaptın mı? Ne anlarsın?” diye çıkışınca adamcağız:
“Hiç yumurtlamadım ama, çürük yumurtayı tanırım.” demiş.
Allahaşkına, bu dizinin neresi çok kaliteli ? Haaa, hatırladım neresinin kaliteli olduğunu. Başrollerdeki kadınların bacakları çok düzgün. Dizi, baştan sona, sütun bacaklar resmî geçidi. Arada bir göğüsler de fora.
Bu mu Tuna’nın kalite anlayışı?
İlk bölümün reytinglerine bakılırsa seyirci diziyi beğenmişmiş. Görürsünüz bir süre sonra reytingi.
Aslında, Sâlih Tuna’nın kalite anlayışı, kendisini bağlar. Ama, diziyi eleştirenleri yobazlıkla suçlarsa hele hele paralel yobazlıkla suçlarsa haddini bir hayli aşmış olur.
Asıl şaşırdığım cümlesi ise şu:
“İyi ki bu dâvânın Mehmet Âkif, Necip Fâzıl, Sezâi Karakoç, Nuri Pakdil, Râsim Özdenören gibi öncüleri sanatla edebiyatla iştigâl ettiler.”
Bu isimlerden hayatta olanlar, değil böyle bir filmi beğenmek, beğenenin aklından şüphe ederler. Hele de Necip Fâzıl hayatta olsaydı, suratına tükürürdü.
Bu diziyi beğenmedim. İmamları kötülüyor diye değil. O tarafına hiç takılmadım. İmamları kötülemiyor. Câmi cemaatini hafife alıyor. Dindâr insanları aptal yerine koyuyor. Dolayısıyla seyirciyi de aptal yerine koyuyor.
Şimdi, beğenmedim diye, eleştirdim diye paralelcilerden etkilenen yobaz mı oluyorum? Evet, Sâlih Tuna’nın yazısına göre yobaz oluyorum.
Yobazın mânâsı belli. Dinde bağnazlık yapan.
Peki, siyâsî bağnazlık yapana ne denir?
Hükûmeti destekleyen kanalda yayınlandı diye, kalitesiz bir diziye, “çok kaliteli” diyene ne denir?
Sâlih Tuna, sinemayı biliyor ya anlayacağı dilden söyleyeyim:
-Yalan söylüyorsun uleeynnnn....
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.