Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Doğramacı’dan özür dileyecek duruma gelmek

Doğramacı’dan özür dileyecek duruma gelmek

Rahmetli İhsan Doğramacı’yı pek hatırlayan kalmadı. Eskiden (1982-1992 arası) her 6 Kasım’da, sokaklarda, meydanlarda, kampüslerde adı en çok zikredilen akademisyen, ilk YÖK başkanı olan rahmetli Prof. Dr. İhsan Doğramacı idi. Ağzını açan ona saldırırdı. Çünkü o zamanlarda, Doğramacı’ya saldırmak prim yapardı.  

1982 anayasasına giren YÖK’ün ve buna bağlı olarak çıkarılan 2547 sayılı kanunun müsebbibi olarak Doğramacı görülürdü. Hatta, Doğramacı rahmetli, hazırlanan anayasada YÖK’ün olmadığını görünce hemen Kenan Evren’e gitmiş ve YÖK’ün anayasada olması gerektiğini söylemiş. Evren de “Merak etme hocam. Bizim anayasamız cebimizde ve onda YÖK var” demiş. 

Doğramacı YÖK’ün ilk başkanı oldu ve bu görevini 1992 yılına kadar sürdürdü.  Üniversitelerin en civcivli zamanlarında YÖK başkanlığı yaptı ve âdetâ aydınların ve üniversitelerin günah keçisi oldu. 

Doğramacı’yı ve YÖK’ü herkes eleştirdi. Bu eleştirilerde haklılık payı var idi ama üniversiteler, bir yerde yanıldılar ve o yanılma şimdi üniversiteleri tüketiyor. O yanılma da rektörlerin seçimle gelmeleriydi. 

1982-1992 arası rektörler atamayla geldiler. (2008’de de 23 rektör atamayla geldi ve kıyamet kopmadı) 1992 yaz başında 2547 sayılı kanunda değişiklik yapılarak, rektör atamaları, üniversite senatolarının ve YÖK görevlilerinin yapacağı mülakat ile belirlenen kişilerin rektörlüğe atanmasıyla gerçekleşecekti.  Tam bu uygulamaya geçilecekken, DYP Milletvekili olan Ayvaz Gökdemir, şu anda uygulanmakta olan sistemi teklif etti ve kanun meclisten geçerek uygulamaya konuldu. Bu işler 1992 Temmuz ayının ilk haftasında oluyordu.

YÖK’ün kurucusu ve 10 yıldır başkanlığını yapmakta olan İhsan Doğramacı, 10 Temmuz günü, “Bu sistem, üniversiteleri çökertecektir” diyerek YÖK başkanlığından istifa etti. 

Aradan 22 yıl geçtikten sonra, ne yazık ki, rahmetli Doğramacı’nın haklı çıktığını görüyoruz. Mevcut seçimli rektör ataması, maalesef üniversiteleri bitme noktasına getirmiştir.

Belki birkaç üniversite hariç, devlet üniversitelerinin büyük bir kısmında, rektör seçimleri kavgaları, üniversitelerde çalışma barışını ortadan kaldırdı. Her seçim, üniversiteleri biraz daha minimalize olmuş gruplarla dolduruyor ve bu minimalize gruplar, var güçleriyle kavga ederek enerjilerini, vakitlerini ve güçlerini boşuna harcıyorlar. 

Rektörlerin seçimle iş başına geldiğini zannetmeyin. O seçimler göstermelik birer seçim. Çünkü seçmenler, doğal seçmen değil; bir sonraki seçimi garantilemeye çalışan rektörün atamasıyla atanmış olan öğretim üyeleri. “Bana veya benden sonra belirleyeceğim adama oy versin de ne olursa olsun!” mantığı ve amacıyla atanmış olan öğretim üyeleri, çalıştıkları üniversitede, bilimsel bir ihtiyaçtan dolayı değil, rektörün yönetimi garantilemesinden dolayı bulunuyorlar. Bilimsel üretimin değil de rektörün amaçlarının bir parçası olarak iş gören akademisyenin ne makale ve kitaplarında bir ciddiyet vardır; ne de verdiği derslerde. (Bütün derslerini ideolojik propagandayla veya aile bireyleri hikâyeleriyle dolduran akademisyenlerin olduğunu herkes biliyor.)

Yok kardeşim!.. Üniversiteler, sahte rektörlük seçimleriyle, boşuna enerji kaybediyorlar. Daha önce de dediğim gibi, “Rektörü atayıp geçeceksin kardeşim!..” 

Atama olduğunda, siyaset karışırmış!.. Sanki seçimli atamalarda siyaset hiç karışmıyor. Güldürmeyin adamı!..

Lafı uzattık. Meğer rahmetli Doğramacı, rektörlük seçimlerine tepki göstermekte ne kadar haklıymış. Sağ olsaydı özür diler, helallik isterdim. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi