Güçler dengelendi mi?
Süper Lig’in startında bu yana, bir iki maç hariç, sonuçların tek veya en fazla iki farkla alındığını görüyoruz. Bunun nedeni nedir diye soracak olursanız, sanki bu sezon transfer edilen yabancıların kalitelerinin biraz olsun arttığını gösterebiliriz. Tabii bunları en iyi kullananlar daha iyi sonuç alırken, bunları yanlış yerlerde kullananlar henüz istediklerini elde etmiş değiller.
Geçelim maçlara. Trabzonspor, teknik direktörsüz çıktığı diyebileceğim maçta gol düellosunu kazandı. Rakip de Aykut hocanın takımı ve iyi elamanların bulunduğu Konyaspor idi. Tabii son Avrupa Kupası maçından yine değişik kadroyla çıkılmak zorunda kalındı. Yatabare, Waris ve Papadopulos gibi elemanlar kulübedeydiler. Medjanin de asıl yerinde... Mustafa da sol arka kenarda. Hâl böyle olunca defansta sanki biraz ağır kalındı diyebiliriz. Anlamadığım şudur ki, bu Yunanlı futbolcu Cezayirli ekipten kimseyi kesecek kadar oyuncu değil mi? Ben derim ki oyuncu... Neyse... Salih, Constant ikilisinin desteğindeki, bana göre bu ülkenin şu an için en iyi yerli orta saha oyuncusu Mehmet Ekici vardı. Yusuf ve Cardoso, çaktırmadan değişik görevlere soyunan Özer’le takımı tamamladılar. Tamam da Fatih Atik’in Özer’le değişimi garip geldi. Yatabare de oyuna girince orta alan biraz öksüz kaldı ama futbol bu işte, Aykut hoca da ne lazım diyerek Torje’yi oyundan rakibine endişe sunmadı. Ama Uğur’un maça girişine hiç mi hiç anlam veremedim. Zaten Konya’nın maçı kaybetmesinde de sanki bu değişikliğin rolü oldu.
Sonra Beşiktaş’ı izledik. Hani şu Galatasaray’ı dörtleyen Başakşehir karşısında... Gökhan yoktu, Olcay yoktu ve Veli de öyle... Yani Kartal’ın kanatları arızalıydı ve de vücudunun direncindeki en önemli organlarından biri de... Başakşehir daha fazla adamla hücuma kalkabiliyor, Beşiktaş’ın kendi özelindeki ciddi değişiklikleri cezalandırır gibi oluyordu. Bir de gol bulmazlar mı? Ama bu takımın bu maçla ilgili aklımda kalan en önemli iki atağı Semih’in sol ayağıyla rakip savunmanın arkasında yuvarladığı paslarla girdiği pozisyonlardı.
Sonra Demba Ba çıktı sahneye... Öyle bir şut attı ki, yayıncı kameralar dâhil kimse pek göremedi desek yeridir. Kale direğinde de ciddi hasar bıraktığını sandığım bu şut Beşiktaş’ı gaza getirdi. Atiba’nın Sosa ve Oğuzhan nedeniyle neredeyse tek başına göre dörtlü muhafızlığı yapması Beşiktaş’ın en ciddi sıkıntısı olurken, bir de Franco ikinci sarıdan gitmez mi? Bence kararlar doğru idi... Cenk alınıp yerine Ersan’ı beklerken, bir de baktık ki Necip oyunda. Bu nasıl bir teknik adamlık derken, sanırım ve de tahminim o yöndedir ki, kulübeden birileri Biliç’i uyardı ve iki dakika sonra Ersan Oğuzhan’ın yerine ve de doğrucu Sivok’un yanına geçti. Kerim’in çok uzaklardan taşıyıp pasını verdiği top kaleciden dönünce takibi ve golü yapışı veya yaptırışı ise alkışlanacak bir direnç eseri idi. Bir de İsmail gitmez mi iki sarıdan? Hooop, Motta sol arkaya, Kerim kenara tabii ki... Ama stoperi atılmış bir takımın kulübesinde diğer stoper otururken, bir tek orada oynayamayacak dama taşını maça alışı hayret vericidir. Bunu da bir kere daha belirteyim. Dokuz kişilik Beşiktaş direndi ve maçı aldı. Hem de iki maçlık ağır hasarlardan sonra... Sahasız yani evsiz Beşiktaş olarak alkışlanmalıdır.
Sonuçta iki çekişmeli, oldukça tempolu, Batı’ya çok yakın olmasa da, iyi not verebileceğimiz iki maç izledik. Ve sekiz gol... Ama gol olmayan Mehmet Ekici mermileri bana göre ayrı bir yere konacak güzellikteydi. Bu oyuncunun nasıl oluyor da milli takıma alınmadığı çok önceleri yazmakla ne kadar doğru yapmışım gene... Teşekkürler Fatih hoca!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.