TBMM ve Hilafet
CHP İzmit İlçe örgütünün 10 Kasım’da M.Kemal için Kur’an-ı Kerimokutması, “Kemalist zihniyet”in ikiyüzlülüğünün tipik örneğidir. “Kur’an hükümleri”ni hayattan uzaklaştıran, Kur’an’ı ve Kur’an harflerini yasaklayan M.Kemal için “Kur’an’a sığınma”da samimiyet arayacak değiliz herhalde.
Aslında bu bir “topluma şirin görünme gösterisi.” CHP Kocaeli Milletvekilinin dedikleri, daima itekledikleri “müslüman toplum”a şirin görünmek için hakikatlerin nasıl tersyüz edildiğini gösteriyor: “Ezanların okunmasını sağlayan, bayrağımızın dalgalanmasını sağlayan Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları için Kur’an-ı Kerim okumayı kararlaştırdık.”
Halkı aptal yerine koymak CHP’nin geleneğidir. Zira “ezanların okunmasını sağlayan” diye takdim edilen M.Kemal değil miydi “Ezan”ı bozan ve yasaklayan... Biliyorsunuz, “Allahuekber” yerine “Tanrı uludur”a, 29 Ocak 1932’den 16 Haziran 1950’ye kadar, tam 18 sene katlandı bu millet!
CHP İstanbul İl Başkanlığı da M.Kemal için Mevlid okutunca, Behçet Kemal Çağlar’ın “dinde reform” kapsamında yazdığı “Yeni Mevlid” geldi aklıma. Bir yerde diyor ki: “Dereler denizler çağlar ağlayıp, En büyük en güzel en yiğit kayıp, Rabbim de gözyaşı dökmezse ayıp, Türklük yüreğini dağlasın gayri, Cihan da bizimle ağlasın gayri.”
Görüyor musunuz? M. Kemal öldüğünde -hâşâ- Allah da gözyaşı dökmeliymiş, yoksa ayıp olurmuş! Süleyman Çelebi’nin Peygamberimiz (sav) için yazdığı Mevlid yerine bunu okusalardı ya...
İşte bu Kemalist zihniyet, bu ülkede İslam adına ne varsa hayattan uzaklaştırdı, kalanı da tahrip ve tahrif etmeye kalkıştı. Tahribatın başında gelenlerden biri, dünya müslümanlarını bir arada tutan, “ümmet birliği”ni sağlayan “Hilafet bağı”nın koparılmasıydı. Hilafet makamı kaldırıldıktan sonra, müslümanların “siyasi-idari otorite”si yıkıldı, müslümanları bir arada tutan bağ ve otorite kalmadı.
Hilafetin kaldırılmasına dair 3 Mart 1924’te kabul edilen 431 No’lu yasanın ilk maddesi şöyle: “Halife hal’ edilmiştir (görevinden alınmıştır). Hilafet, Hükümet ve Cumhuriyet mânâ ve mefhumunda (anlamı ve kavramı/mahiyeti içinde) esasen mündemiç (mevcut/var) olduğundan, Hilafet makamı mülgadır (kaldırılmıştır).”
Gücü tekeline alan M.Kemal’in “kaldırdım” demesiyle İslami bir müesseseyi silip atacak değiliz herhalde. Hilafet’in yeniden kurulması bugünün müslümanının en önemli vazifelerindendir. Bu hususta çıkarılacak her engeli aşmak, bulunan her aralıktan “sisteme sızmak”lazımdır.
M.Kemal İslam’a ait bir müessese olan “Hilafet”i “tamamen” kaldırarak İslam’a büyük bir darbe vurmuşken, şimdi birileri aynı M.Kemal’i Kur’an veya Mevlid okutmakla temize çıkaracağını mı zannediyor?
Hem, M.Kemal kim oluyor da İslam’a ait bir kurumu kaldırma yetkisini kendinde buluyor. Zorla, otoriteyi ele geçirdiği için “kaldırdım” dese de, hiç kimsenin dine ait bir kurumu kaldırma hak ve yetkisi yoktur, bu tasarruf batıldır. Müslümanların, 431 sayılı yasayı tanımayıp Hilafet’i yeniden tesis etmek için harekete geçmesi lazımdır.
Konuya, Odatv’de Cengiz Özakıncı’nın yorumları üzerinden gitmek istiyorum. Cengiz Bey’in söylediği bir husus çok önemli: “Hukuk biliminde kanun nasıl yorumlanırsa, işte öyle uygulanır.... Siz hilafeti kaldıran yasayı, ‘Hilafet TBMM’ye sokulmayarak kaldırılmıştır’ şekilde yorumlarsanız bunun sonucu başka olacaktır.... Bu kanunu, ‘Hilafet TBMM’ye sokularak, hilafetin görevleri ve yetkileri Meclisçe üstlenilmek suretiyle kaldırılmıştır’ derseniz.... ve ‘evet bu yorum doğru yorumdur’ denilirse,hilafet bir kararnameyle geri gelir.”
Bunun için yeni bir yasaya ihtiyaç yok. Cengiz Bey’in dediği gibi, madem“kanuna göre hilafet TBMM’nin vazifeleri arasında, öyleyse halife atamak kararnameye kalacak.... Hükümet, ‘kanun yorumlandığı üzere hilafet TBMM’dedir, görev ve yetkileri Meclis’e verilmiştir, kanun böyle diyor, bunun gereğini yapıyoruz, o kanun gereği bir halife seçilecek’ derse, hiç kimse bir şey yapamaz.”
Cengiz Bey’in “tehlike” olarak gördüğü bu yorum, TBMM’nin önüne yeni bir pencere açıyor. Şimdi Hükümet, TBMM’nin zaten yasa gereği görevlerinden olan Hilafet’i üstlenecek müesseseyi bir kararnameyle kurabilir.
Bu noktada Cengiz Bey, “yasa koyucunun amacı” meselesini gündeme getiriyor, ancak yanlış yere bağlıyor. Yasa koyucu olarak TBMM’yi değil, teklifi getiren Adalet Bakanı Seyyid Bey’i esas alıp diyor ki: “Kimdir o yasa koyucu? Yasa tasarısını kaleme alan, Adalet Bakanı Seyyid Bey.” Seyyid Bey’in niyetini ileri sürüp, Hilafet’i kaldıran yasanın yorumunun “Hilafet’in TBMM’nin görevleri içinde mündemiç olduğu” şeklinde yorumlanamayacağını söylüyor.
Ancak doğrusu şudur: Seyyid Bey teklif sahibidir, yasa koyucu ise TBMM’dir. O halde “yasa koyucunun amacı” için TBMM’nin amacına bakılmalıdır. TBMM’nin amacı ise Meclis tutanaklarına şöyle yansıyor:
Tunalı Hilmi Bey (Zonguldak): “....Hilâfet ilga edilmiyor. Hilâfetin makamı kaldırılıyor. Hâlbuki hilâfet mevcuttur arkadaşlar. İmamet de burada, hilâfet de burada.” (Bravo, hayır sesleri).
Şeyh Safvet Efendi (Konya): “....Hilâfetin mahiyeti aklen ve mantıken Büyük Millet Meclisinin şahsı mânevisinde tamamiyle tecelli etmiş oluyor....”
Halit Bey (Devamla): “Büyük Millet Meclisinin şahsiyeti mâneviyesinde deriz....”
Tunalı Hilmi Bey: “Büyük Millet Meclisinin şahsında mündemiçtir.”
Zabıtlarda görüldüğü gibi “yasa koyucu” TBMM, “Halifelik TBMM’nin manevi şahsında mündemiçtir” amacıyla yasayı çıkarmıştır.
O günkü TBMM yasayı bu amaçla çıkardığına ve bugünkü TBMM yapı ve nitelik itibariyle “Hilafet görevlerini üstlenme”ye müsait olmadığına göre, bir “karar”la Hilafet müessesesi yeniden kurulmalıdır.
Davutoğlu Hükümeti’ni tarihe altın harflerle yazacak icraat, işte budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.