Bu ne baskını ve acı sonu!
Başka şeyler yazmak isterdim. Ama izin verilmiyor ki... Bazı okurlarım benim Kunuri savaşını örnek göstermeme şaşırmışlar. Siz devam edin şaşırmaya... Benim için ay-yıldız çok ama çok önemlidir. Sizin için o kadar değerli olmayabilir. Benim derdim, iki küfür adına ay-yıldız için mücadeleden kaçmaktır. Ne yani düne kadar bu ülkede hiç bir futbolcuya küfür edilmemiştir mi? Hiç oyundan tüyeni duydunuz, gördünüz mü? Aynı Volkan kardeşimiz kendi takımının maçında iki çift küfür işitse tüyer mi?
Şimdi baskına gelelim. Volkan, stadı terk edip büyük ihtimalle de evinin yolunu tutuyor. Bu sırada stadı ve maçı terk ettiği haberi üzerine, Fenerbahçe’deki bazı bilgi sahibi kişiler harekete geçip, birilerini arıyorlar. Ve diyorlar ki, “Volkan 51.maddeden yanar. Bir sene alır...” O birileri hemen kendi statlarının koruma şefini ve sekiz elemanıyla birlikte takım kaptanı Emre’yi, menajer Hasan’ı görevlendirip Volkan’la buluşmalarını istiyor. Ve tabii ki stada dönüp muhtemel bir büyük cezayı önlemenin yollarını bulmalarını emrediyor. Hep birlikte stada geliyorlar. Ve büyük bir ihtimalle de milli takımın soyunma odasına girip Terim hocanın çok ama çok yumuşak bir rapor yazmasını istiyorlardır. Zaten hoca da buna uygun durumdadır. “Zaten beli ağrıyordu. Durumdan detaylı bilgim yok” dediğine göre...
Sonra mı? Büyük ihtimalle içerideki görüşmelerde Volkan’ın ceza almaması adına bazı gelişmeler yaşanıyor. Ve Milli Takım, otobüsüyle stattan ayrıldıktan sonra, Volkan, Emre ve diğerleri de başka kapıdan özel araçları ile çıkarken, çok doğal olarak basın görüntü ve bilgi almak istiyor. Vay sen misin? Pata-küte dalıyorlar. Hani Volkan’ın bir zamanlar, bir gazeteciye “Seni evinden aldırırım” tehdidi sanki gerçekleşiyor...
Neyse Arena’nın güvenlikçileri uyurken, polis devreye girip olayların daha başka acı sonuçlar almasını önlüyor.
Şimdi burası daha acı sevgili okurlar... Başka stadın sekiz koruması, yani başka stada baskını düzenleyenler gözaltına alınıyor. Gazeteciler davacı. Sağ olsun savcı beyler sorgulamayı yapıp mahkemeye sevk ediyorlar bu sekiz kişiyi... Sonunda hâkim ağabeyimiz, beş kişiye bir yıl futbol müsabakalarında görev yapmaktan men cezası çekiyor. Ufff be!
Yahu bu ne komedidir böyle... Pardon bu ne trajedidir böyle? Bu beyler olaylar maç bittikten kaç saat sonra ve nerede çıkarıyorlar ki? Ve kimlere karşı suç işliyorlar ki? Yazık! Yani görev yapmayabilirler ama maçı tribünden izleyebilirler. Yazık ve trajikomik!
Asıl tiyatro nerede? Mahmut Uslu ve avukat yönetici diyorlar ki, “Olaylar maçtan 2,5 saat sonra gelişti. Bu tuhaf. Bu nedenle maç içi veya dışı olay kavramı yoktur...” Peki, adalet neden ceza veriyor o zaman... Öyle ya bildiğim kadarı ile maç bitiminden bir buçuk saat sonra “ Maç kavramı” ortadan kalkıyor ya... Ama o süre içinde her şey maç ânı gibi değerlendiriliyor.
Şimdi bir soru daha; “Mahmut Beyler mi iyi biliyor, savcı ve hakimler mi? Yahu bu ülke nereye gidiyor Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, Sayın Spor Bakanı, Sayın İçişleri Bakanı, Sayın Adalet Bakanı? Yönetici diyor ki, maç süreç kavramı dışında oldu olaylar, hâkim diyor ki hayır o süreç içinde oldu...Biz kime inanalım, zat-ı devlet büyükleri?
Bu arada Türkiye Gazeteciler Cemiyeti de maç sonrası olayları kınamaz mı? Öyle duygulandım ki, sormayın... Bizim TSYD mi? Ağır ve ilk defa şapka çıkartılacak cinsten kınama yaptı. Bakalım bu işi takip edeceğiz. Sadece bu beş korumaya verilen komik ceza ile mi kalacak, yoksa..?
Milli Takım’ın durumu mu? Şimdilik “The end” olmadı. Ama ben bir önemli noktaya daha değineyim. Beckham’ın penaltı kaçırdığı maçtan önce defalarca yazmıştım; milli maçları İstanbul’un Üç Büyükler kavgasından kurtarın diye... Baktım şimdi, yani benden 10 sene sonra herkes aynı yere gelmiş. Eh, yukarıda bana şaşıran okurlarım da derslerine devam ederler sanırım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.