Torpil listesi ve hakkaniyet
Aslında bugün, 19. Milli Eğitim Şûrâsı’nın açılış konuşmasında Sayın Cumhurbaşkanı’nın verdiği “anaokulundan başlayarak yeni hayat tarzı”mesajı üzerinde duracak; bu mesajın altının doldurulmasına dair tekliflerimi sıralayacaktım. Ne var ki, basında yer alan “torpilli atama listesi”ne değinmeden geçmenin “hak, adalet ve duyarlılık” açısından yerinde olmayacağı kanaatine vardım ve bugünün konusunu uygun bir zamana erteleyip, “torpilli atama” hakkında birkaç kelam etmek istiyorum.
Hemen belirtmeliyim ki, “torpil listesi” üzerinde en çok duranların kendileri de önceden aynını yapanlar olması, meselenin aslında “adalet adına haksız atamaya karşı çıkmak” olmadığını gösteriyor.
Zira, listeyi Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Haluk Koç’un ağzından açıklayan CHP’nin mazisine baktığımızda bu konuda temiz bir sicilinin olmadığını görüyoruz. Mesela, 1991 seçimlerinin ardından kurulan DYP-SHP ve DYP-CHP Hükümetleri dönemlerinde SHP-CHP’li bakanların gerçekleştirdiği büyük kadrolaşma sır değil. Bu dönemde görev yapan iki Adalet Bakanı Seyfi Oktay ve Mehmet Moğultay’ın, özellikle“yargıdaki kadrolaşmanın mimarları” olarak nam saldığını unutmuş değiliz. Bu iki zatın hakim ve savcı kadrolarını parti sempatizanlarıyla doldurduğu, bunun için mülakat sınavında parti sempatizanı olmayanları eledikleri tarihe mal olmuş bir gerçek. Hatta Moğultay, nasıl kadrolaştıklarını itiraf bile etmiş ve aynen şunları demişti:
“Hükümetten sınavlı beş bin kişilik kadro çıkarttım.... Bu kadroları örgütüme vermeyip de milliyetçilere mi verseydim? Seyfi Oktay ve benim dönemimde de iki bin hakim aldık. Bu aldığımız kadrolar, ileride yeşerecek demokrat insanlardır. Yaptığım suçsa işlemeye devam edeceğim.”
Sadece yargıda değil, bütün kurum ve kuruluşlarda “sol kadrolaşma” ileri düzeye ulaşmıştı. Tüm bu gerçeklerin üzerine CHP’nin “torpilli atama listesi” açıklaması, size “hakkaniyet duyarlılığı”ndan gibi mi geliyor?
Yine, bu konu üzerinde en çok duran “Gülen Cemaati” ve destekçisi basın organlarının yayınlarının da hakkaniyet arama duyarlılığından kaynaklandığını sanmıyorum. Zira yakın geçmişe kadar Gülen Cemaati’nin,“başka türlü bir torpil sistemi”yle kamu kurumlarına çok sayıda yandaşını yerleştirdiğini biliyoruz. Şimdi CHP’nin açıkladığı “torpilli atama listesi”ni dillerine dolayıp yayın yapmaları bana samimi gelmiyor.
Peki o halde mesele ne?
Mesele, bu listeyi Hükümet’e vurmak için bir “meşru siper” olarak kullanmaktan ibaret. Bunlar, “düşmanımı yıpratacak her noktayı değerlendiririm, nereden vurursam kârdır” taktiğinin gereğinden öte bir amaçla yapılmıyor.
Ancak...
Kimin niyeti ne olursa olsun, kim geçmişte neyi yaptığını unutursa unutsun, başkaları da aynı yanlışı yapmış olsa bile...
Eğer gerçekten iddia edildiği gibi AK Parti Hükümetleri döneminde birileri haketmeden, sırf partizanlıkla, hemşehricilikle, akrabalıktan dolayı ve bunun gibi daha başka herhangi bir sepeple “torpil listesi”nden haketmediği makamlara getirilmişse; bunun savunulacak, aklanacak, paklanacak, doğru görülecek, meşru sayılacak, tevil edilecek, temize çıkarılacak, üstü örtülecek, görmezden gelinecek hiçbir yanı yoktur. Böyle bir durum varsa, bunun karşısında susmak kadar yanlış bir tutum da olamaz.
Haluk Koç’un açıkladığı torpil listesinde, milletvekilleri ve bakanlar da dahil, pek çok AKP’linin ve yakın çevresinin sınavsız bir şekilde devletin kritik görevlerine getirildiği iddia ediliyor, 84 kişinin adı ve getirildiği makamlar açıklanıyor.
Bir kimsenin, Bakan veya milletvekili yakını diye hakettiği bir göreve getirilmemesi elbette doğru olmaz. Ne yani, adam Bakan oğluysa, Başbakan’ın yakınıysa, milletvekili kızıysa... görev almayacak mı? “AK Parti üst yönetiminin yakınlarına negatif ayrımcılık yapılacak diye bir kural olamaz”, değil mi?
Ancak Başbakan Davutoğlu’nun, konuya ilişkin sorulara cevap vermemesi, birşeylerin yanlış gittiğini ve bence Başbakan’ın, bundan son derece rahatsız olduğunu gösteriyor.
Şimdi, iddialar doğru mudur bilemem, ancak ilke olarak söylemek gerekirse, herhangi bir makama atanan kişi, görevin gerektirdiği nitelikleri taşımıyorsa da sırf “yakınlık”tan dolayı, “meşru yollardan geçmeden”koltuğu kapmışsa, bunun adı kelimenin tam anlamıyla “torpil”dir ve hakkaniyete sığmaz. Her ne kadar “bazı özel durumlar”da “normal yollar”ı es geçip “kural dışı”na çıkmak gerektiği kabul edilebilirse de, bunun böyle olduğuna dair “kamu vicdanı”nı hoşnut edebilecek izah getirilemiyorsa, hatada ısrar etmemek lazımdır.
Eğer hakkaniyet kalmazsa, adalet işlemezse, işler ehil olmayana verilirse; günü kurtarsak da geleceği yıkmış oluruz, değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.