Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Arvasi gibi güzel Müslümanlara ihtiyacımız var

Arvasi gibi güzel Müslümanlara ihtiyacımız var

Arvasi’yi özlüyoruz her geçen zamana nispetle.    

Bugün maalesef bir gerçeğin altını sadece Türkiye’deki Müslümanlar olarak değil, bütün dünya Müslümanları olarak kalın çizgilerle çizmeliyiz ki: “Müslüman Müslüman’ın elinden ve dilinden emin olması ve olunması gereken insan” iken artık hiçbir mıntıkada cesaretle bunu söyleyemiyoruz.

Oysa milletin kahır ekseriyeti yine olur olmaz yerde birisi Allah dostları dese hemen kendine çekidüzen verecek tabiatını muhafaza etmektedir. Fakat zamane bilgisi ve popüler kültürün etkisiyle Allah dostları ona daha çok sanal ortam karakteri ve TV çocuğu gibi gözükmektedir. 

Ama yine de derununda mayasından gelen bir takım iletilerle ve dürtülerle Allah dostları diye bir makamın kutsiyetini idrak mevkiindedir.

Bugün karşılaştığımız cemaat liderleri, tasavvuf erbabı diye arzı endam edenler yahut ulemadan sayılanlar ümmetin kafasını karıştıracak ve gönlünde yatırdığı Allah dostları imajına zarar verecek şekil, muhteva, davranış, zaaf, ses ve renge yeteri miktarda sahipler ne yazık ki…

Gönül böyle olunca da uzak geçmişe uzanıyor. Yesevi, Yunus, Somuncu Baba, Hacı Bayram, 
Taceddin Sultan, Emir Sultan, Niyazi Mısrî, Aziz Mahmut Hüdai, Bıçakçı Baba, Edebalı, Akşemseddin gibi…

Onlar da çok uzak iklimlerin içinden hafsalamıza düşürecek emarelerini genç nesillerin anlayabileceği kıvama getiremiyorlar. Yani bizim dilimiz onların gönül dilini anlayacak kıvamda değil demek istiyorum. Osmanlıca dersleri buna çözüm olabilir mi? Eski yazıyla yazmak o dünyayı kavramamıza ne kadar ön ayak olur bilemem ama bu iklimin bu çağın insanlarına hele hele Müslümanlarına yansıması için daha çok çileli yollar aşılması lâzım. Ama palavradan çileli yollar değil. …Miş gibi çile çekmeler değil. Gerçek çileli yollar… Gerçek eve dönüş… Gerçek inziva kültürü... Ve ipek böceğinin kozasını örmesi gibi gerçek hamdım piştim oldum tecrübesi…

O yüzden fazla öteye gitmeden acaba yakın geçmişte bize o iklimden mesajlar ve duyular veren kimler vardı diye sorgulamamız daha hayırlıdır.

İşte o zaman karşımıza Seyit Ahmet Arvasi çıkar.

Arvasi ne kadar güzel adamdı.

Benim en iyi arkadaşımdı. 

İstanbul’a gitmelerin nirengi noktası, son durağı idi..

İstanbul’a her hafta gider, Hergün gazetesinde sayfamı yapar, İstanbul’daki yazarlarımızdan Ankara’daki dergilerimiz (Genç Arkadaş, Hasret, Divan ve Nizam-ı Âlem) için yazıları toplar; sonra Üstad gibi trenle Ankara’ya dönerdim. Ben de Sakarya’ya bir şeyler mırıldanırdım.  

Önce Kabaklı ziyareti Tercüman gazetesi… Sonra destan şairimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nu Türk Edebiyatı Vakfında ziyaret. Oradan Niyazi ağabey Üstadı arar, Erenköy’e mi gelsin Büyükdoğu’ya bugün gelecek misiniz? Artık gelirse Cağaloğlu’ndaki Büyükdoğu merkezi, gelmezse Erenköy’deki köşke ziyaret. Erenköy’e varmadan Göztepe’de zemin kattaki her tarafı kitapla dolu Cemil Meriç’in evine ziyaret. Cemil Meriç’le birkaç saat... Oradan Erenköy’de Üstada, en sonunda da yine Erenköy’de ama bu sefer yirmi yıllık beş katlı binanın üçüncü katındaki Arvasi’nin mütevazı dairesine…

Arvasi ile sabah namazına kadar sohbet. Sonra sabah namazını kılmak…Çay kahvaltı arasında günü değerlendirmek…

Arvasi evliya gibi adamdı. Uzun yıllar Eğitim enstitülerinde talebe yetiştirdi. Mesela aziz dostum değerli kalem Beşir Ayvazoğlu talebeleri arasındadır. Ben onu dergi çıkardığımız ve seminer verdiğimiz teşkilat günlerinde bir ihtiyaca cevap olarak keşfettim. Kendini Arayan İnsan ve Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz adlı iki kitabı gençliğin, inanmış- vatansever gençliğin zihni problemlerine cevap mahiyeti taşıyordu. Felsefeler, ideolojiler karşısında Kendini Arayan İnsan’daki orijinal üçlemeler bize bin yıllık terkibimizin çağdaş normlarını kazandırıyordu. Öte yandan estetik problemlerimiz ve diyalektiğe karşı kendi diyalektiğimizin inşası fikriyatımızın burcunu dikmeğe namzetti. Nitekim Ayvazoğlu’nun daha sonraki yıllarda Aşk Estetiği adlı eserinin doğuşunda Arvasi’nin bu kitabı ilham kaynağı oldu.

Kaba, nobran, Allahuekber nidalarıyla insan katletmelerin gırla gittiği, sadece sert İslam’da değil yumuşak İslam’da da terbiyesizliğin normal ilişkiler ağı oluşturduğu günümüzde Arvasi’nin İslam medeniyetindeki estetik bahsi dün bizi inceltmiş ve alperen kıvamına getirmişti, ama bugün ihtiyacı daha bariz anlaşılmalıdır.

Allah’ın bizzat yaratma fiilindeki estetik, mutlak güzel olanın güzel yaratması, objektif güzelden subjektif güzele oradan mutlak güzele uzanan yaratıcı entelektüalizm bir Müslüman’ın kul olarak en azından ‘haberdar’ olması gereken bir hareket, bir fiil, bir süreçtir. Bundan, yani yaratıcının estetik yaratıcılığından haberdar olmayan insanın güzeli çirkine boğdurması mümkündür. Bugün olan da budur. 

Ona göre Türk İslam ülkücüleri zaten davalarını estetik- bedii bir kavramsal inşa temelinde örerler.
“Türk İslam ülkücüsü, gerek tefekkürde, gerek güzel sanatlarda, ülkemizi saran yozlaşmanın ve yabancılaşmanın kesin olarak bertaraf edilmesi için Türk İslam medeniyetinin yeniden keşfedeceği temelleri üzerinde asrı hayran bırakacak eserler vermelidir. Mimaride, musıkide, resimde kısaca güzel sanat dallarında orijinal ve farklı olduğunu ecdadı gibi ispat etmelidir.”

Oysa bugün mimarimize bakınız, kim yapıyor bu yoz ve yozlaştırıcı binaları?.. Bu kuleleri, bu avm’leri, bu siteleri...   Cumhuriyet’in ilk yıllarında üstelik de hani batıllaşma macerası diye biz Müslümanların çok eleştirdiği bir döneme ait mimariye bir bakınız; en azından Osmanlı’nın son dönemindeki izi sürüp bir senteze çaba harcadığını ve milli mimariyi geliştirmek istediğini görüyoruz. 

Arvasi hem iyi ve temiz ve güzel bir Müslüman olarak yüzüne, yazılarına, hocalığına ihtiyaç duyduğumuz bir fikir adamı, hem de karakter yozlaşmasına uğramış günümüz Müslüman’ı için takip edilmesi gereken bir örnek şahsiyettir. Bir mektep adamdır.

MAZİDEN: 

arvasi.jpg

12 Eylül öncesi Üstad ve rahmetli Sedat Yenigün ile birlikte bütün inanmış gençliği birleştirme gayretimiz var. Nizam-ı âlem’i çıkarıyoruz. İspiyonlar, şikâyetler, ajanlar… Sonunda kapatma kararı… Arvasi çok üzgün. İstifa etti MHP’den. Bahçeli Camii’ne kadar yürüdük. Orada İkindi namazı. Tehiyattan sonra iki damla gözyaşını parmağımla aldım. İkna ettim, geri geldik. Bir başka zaman ayrıntılı anlatırım. Güzel gözleri vardı Arvasi’nin. Güzel ağlardı, çirkin ağlamazdı. Ağlamanın da çirkini var mı, var biliyorsunuz. Arvasi, gözyaşlarını içine akıtırdı da zoraki bir damla süzülürdü işte…  31 Aralık 1988 günü ayrıldı aramızdan, mekânı cennet olsun.

DAĞARCIK:

“BEN Afrika’nın ortasında dünyaya gelmiş ve bu akla da sahip olsaydım tereddütsüz Türk milliyetçisi olurdum. Çünkü Türk milletinin de, İslam âleminin de, mazlum milletlerin de kurtuluşunun bunda olduğunu biliyorum.”

RUBAİ:

Benden sana bir faide yoktur a benim gözüm

Aşkında nîçin kaide yoktur o benim gözüm

Ey yâr bana kastın niyedir serserî kılma beni

Ömrümde sensiz sahife yoktur a benim gözüm

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi