Ne-y-âmed nesîm-i subh-dem (sabah yeli gelmedi)
19. Millî Eğitim Şûrası’nda ortaokul sonuna kadar Türk müziği eğitimi zorunlu olma kararı alınmışken, ve 2014 yılı UNESCO tarafından Abdülkadir-i Meragî yılı olarak kabul edilmişken, Meragî konusunu bir hatırlatalım istedik.
Merâgî (1353-1435)’nin adını lise öğrencisiyken, Ergun Balcı’nın radyo için hazırladığı “Arşivden Mikrofona” programında duymuştum. Gene o yıllarda, “Meraga” kelimesini Arif Nihat Asya’nın,
Ağlayın parmakları nur
Sularından kınalı kızlarım.
Ağlasın Meraga göklerinden
Meraga’ya bakıp yıldızlarım
mısralarında görüp okumuştum. (Bu mısraların geçtiği Ağıt şiiri, bizim kuşağın hit şiirlerindendi.)
Meragî ile ilgili bilgileri, Yılmaz Öztuna’nın Büyük Türk Musikisi Ansiklopedisi’nde okumuştum. Bereket, üniversite tahsilim ve sonrasında, muhitim Meragî’ye âşina insanlardan oluşmuştu hep. Bu yüzden, musiki ile ilgilenen muhitimin, bilgimi taze tutma avantajını yaşamıştım.
Meragalı Abdülkadir, İran’ın Meraga şehrinde doğmuş olan bir Türk müzikolog ve bestekâr idi. Günümüze 29 bestesi kalmıştır. Rast Kâr-ı Muhteşem, Mahur Kâr, Rast Kâr-ı Haydarnâme, Segâh Kâr-ı Şeş-âvâz, Nihavend-i Kebîr Kâr gibi eserleri çok meşhurdur. Mahur Kâr’ın güftesi Hafiz-ı Şirazi’ye aittir. Hâlâ büyük bir zevkle dinlediğimiz “Âmed nesim-i subh-dem” bestesi meşhurdur. Özellikle ikinci beyitteki dua kısmı çok etkileyicidir:
Sultân-ı mâ sultân-ı mâ rahmet be-kun ber-cân-ı mâ
Ân dem ki cân ber-leb resîd hem-râh kun îmân-ı mâ
(Sultanımız, sultanımız; bizim canımıza rahmet eyle; canın dudağımıza geldiği o an, imanımızı yoldaş eyle!)
O yıllarda Celayirî hükümranlığındaki topraklarda doğup büyüyen Abdülkadir, Ahmed Celayir, Timur, ve Şahruh’un himayesinde sanat icra etmiştir. Eserlerini Farsça yazan Meragî, Türkçe bir güfte üzerine yaptığı besteyi ve Mekâsıdü’l-Elhan adlı eseri ile beraber II. Murat’a göndermiştir.
Meragî’nin Mekasıdü’l-Elhan adlı eserinden başka, Câmiü’l-Elhan, Kenzü’l-Elhan, Şerhü’l-Edvâr ve Kitabü’l-Edvâr adlı kitapları vardır ve tamamı musikiye dâir kitaplardır. Bu kitapların bazıları beste-ezgiye, bazıları da usule (ritm) dâirdir.
UNESCO, 2014 yılını Merâgî Yılı olarak kabul etmişti ama maalesef bu konuda ülkemizde bir şey yapıldığı söylenemez. Mevziii kalan bir iki konuşma dışında Meragî hiç dile getirilmemiştir. Yahya Kemal, Itrî için “Ulemâmız da bilmiyor kimdi” der. Aynı tespit Abdülkadir Meragî ve Safiyüddin Urmevî (1217-1294) için de geçerlidir.
Sadece Türk müziğinin değil, aynı zamanda İran müziğinin de temellerini atmış olan Meragî, maalesef yeteri kadar önemsenmemiştir. Oysa, Meragî’nin temellerini atıp örneklerini verdiği müzik, bugün büyük bir coğrafyaya hitap etmektedir. İran ve Türk müziğinin yanı sıra, aynı hinterlanddan beslenen Ermeni, Gürcü, Kürt ve bir kısım Arap müziği, hâlâ Meragî’nin sistematize ettiği usul ve ezgi sisteminden beslenmektedir.
Bu büyük adamın ölüm yılı biliniyor (Herat 1435) ama mezarının yeri bilinmiyor. Çünkü bu geniş ufuklu insan, bir veba salgınında hayatını kaybediyor ve naaşı, toplu mezara gömülmüş.
15. yüzyıldan kalma ve elimizde 29 bestesi olan bir Batılı müzik adamı olsaydı; bize değil bestelerini, öğünlerde ne yediğini bile ezberletirlerdi alimallah!... Küçük Prens’in asteroid 612’yi bulan Türk gökbilimci için, “Adamcağız şalvar, cepken ve fes giyiyor diye onun söylediklerine hiç kimse değer vermemiş.” dediği gibi, Meragî şalvar, cepken ve fes giydiği için hiç itibar edilmemiş.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2014’te bütün şehirlerde Meragî toplantılarının düzenlenmesine öncülük etmeliydi; olmadı.
Hasılı, zaten Meragî’den habersizdik; bu sene de Meragî’siz geçti. Yani bu sene de “Ne-y-âmed nesîm-i subh-dem” (Bu sene de “sabah yeli gelmedi.”) Yazık!... Çok yazık!...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.