Cezaevi ziyareti, TSK ve hükümet
Korgeneral Galip Mendi’nin Türk Silahlı Kuvvetleri adına cezaevindeki emekli komutanları ziyareti, gündeme damgasını vurdu. Bu ziyaretin, devam eden bir dava üzerinde baskı oluşturup oluşturmadığı, Şemdinli davası sürecine benzer sonuçlar üreteceği tartışmaları tüm hızıyla devam ediyor.
Biz bu hamlenin yeni dönemde neye işaret ettiğini anlamaya çalışalım.
***
Bu ziyareti Deniz Baykal’ın ‘sözle olmaz, eylem gerek’ çağrısından hareketle okumak anlamsız. Bir önceki yazıda söylediğimizi tekrar vurgulayalım. TSK ile CHP arasındaki geleneksel ittifak sona ermiştir.
Tutuklu iki emekli orgeneralin TSK adına ziyaret edilmesi, Baykal ve benzeri çevrelerin tepkileriyle ortaya çıkan bir hamle olmanın çok ötesinde anlamlar taşıyor. Kısacası bu ziyaret CHP’nin beklentilerini karşılamaya yönelik değil.
***
Bu ziyaretle ilgili dikkat çeken pek çok nokta var. Öncelikle Başbakan Erdoğan’la İlker Başbuğ arasındaki görüşmenin hemen öncesinde gerçekleşmesi, yapılan resmi açıklamadaki ince ayrıntılar ve medyanın bilgilendirilmesi; üzerinde uzun süre çalışılmış bir hamleye işaret ediyor.
Ziyaret kapsamına sadece Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’un alınması; sözgelimi Veli Küçük başta olmak üzere diğer emekli askerlerin dışarıda tutulması bir başka önemli nokta. Malum, Eruygur ve Tolon’la ilgili henüz iddianame yok. Başka bir deyişle açıklanan Ergenekon iddianamesinde bu iki isim yer almadı.
Ziyaretle ilgili çizilen bu sınır, böyle bir ayrımı mı dikkate alıyor, yoksa daha farklı bir yaklaşım mı var; bilmiyoruz. Ancak Genelkurmay’ın resmi metnindeki ‘Türk Silahlı Kuvvetlerine uzun süre hizmet veren iki emekli komutan’ cümlesi, sadece bir vefanın değil, aynı zamanda bu iki ismi Veli Küçük’le aynı parantezde görmediklerinin ifadesi olmalı.
Bu ziyaretin gündeme bomba gibi düşmesinin hemen ardından Başbakan Erdoğan ve İlker Başbuğ bir saati aşkın bir görüşme yaptılar. Görüşmenin terör ağırlıklı olması, son dönemde yeniden artan eylemlere bakınca anlamlı görünüyor. Ancak sözkonusu cezaevi ziyaretinin de görüşmede gündeme geldiğini tahmin etmek zor değil.
Erdoğan’ın görüşmeden sonra yaptığı ‘Olayı insani amaçlı bir ziyaret olarak değerlendiriyoruz. Bunun içinde daha farklı şeyler aramanın yanlış olduğu kanaatindeyim. Öbür tarafta zaten işin yargı süreci devam etmektedir’ açıklaması, kuşku yok ki yeni dönemde hükümet-ordu ilişkilerinin seyri hakkında bize önemli ipuçları veriyor.
Cüneyt Ülsever’in ziyareti ‘4 Mayıs 2007’de Genelkurmay ile hükümet arasında başlayan mutabakat sona ermiştir, ben bu mutabakatı tanımıyorum mesajıdır’ şeklinde değerlendirmesi, kusura bakmasın ama, olup biteni tersinden okumaktır.
***
Cezaevine yönelik resmi ziyaretin medyaya duyurulması üzerinde biraz daha durmak gerekiyor. Ankara gazetecileri yakından bilir. TSK’nın en büyük sorunlarından birisi, medyayla iletişim konusunda yaşanan aksaklıklardır. 28 Şubat dönemi sonrasında keskinleşen akretide uygulaması, bu sorunu daha da derinleştirmiştir.
Akredite devam ettikçe iletişim, ‘üçüncü şahıslar’ın yorumlarıyla sınırlanıyor ya da manipüle ediliyor. Eğer İlker Başbuğ, devir teslim töreninde ifade ettiği ‘akıllı güç’ tanımından hareket ederse, bu önemli sorunun en azından kademeli olarak ortadan kalkacağını öngörebiliriz. Bu da bizi ‘üçüncü şahıslar’ın ipoteğinden kurtaracaktır.
Bir yanda ‘akıllı güç’ten sözederken, diğer yandan akredite uygulamasının devam etmesi herhalde tutarlı bir yaklaşım olmaz.
Sadece tahminimi söyleyeyim. Gerek akredite uygulamasıyla ilgili, gerekse ‘yeni iletişim atakları’ konusunda TSK’dan yeni dönemde ‘sürpriz’ler bekliyorum.